Mapushane mektubu yağmurunda sırılsıklam
Tırmık’ın sürekli okurları biliyor, koskoca yazı gazete yazıişleri masasında geçirdikten sonra bir ay kadar yarım izin yaptım. Yani gazeteye gelmeden sadece yazı yazıp yolladım. Cumhuriyet usulü izin...
Tırmık’ın sürekli okurları biliyor, koskoca yazı gazete yazıişleri masasında geçirdikten sonra bir ay kadar yarım izin yaptım. Yani gazeteye gelmeden sadece yazı yazıp yolladım. Cumhuriyet usulü izin böyle oluyor işte.
Ama sonunda ayak sürüyerek de olsa kürkçü dükkânına döndüm.
N’aparsın, daha pek gencim; sahici bir emekliliğe kadar böyle yaşayacağım demektir.
Sonuç: Yaz da, yarım izin de bitti; döndüm.
İlk iş posta kutusunu boşaltmak oldu. Dolmuş. Ağzına kadar dolmuş. Ancak iki taksitte odaya taşıyacağım kadar dolmuş.
Şaşıracaksınız tepeleme yığılmış mektup, kitap, dergi, broşür, davetiye yığınında en büyük (hem de ne büyük) yeri mapushane mektupları oluşturuyor... Ülkenin dört bir köşesindeki F tipi, E tipi ya da “TİP”siz hapishanelerinden, üstlerinde “Görülmüştür”damgalı mapushane mektupları...
Hapishanelerde oturup mektup yazmanın ne kadar önemli olduğunu iyi bilirim. Yolladığın mektupların yerine ulaşıp ulaşmadığını, ulaştıysa okunup okunmadığını bilmenin mümkün olmadığını da iyi bilirim. Yine de yolladığın gazeteciden bir satır, iki kelimelik bir yankı beklersin ve çoğu kez gelmez.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun Cezaevleri Alt Komisyonu Başkanı MehmetMetiner’in (Sanırım bir ad benzerliğidir. Bu Mehmet Metiner herhalde benim tanıdığım, HADEP Genel Başkan Yardımcılığı yapmış Mehmet Metiner değildir) sözcükleri sakınmadan “15 Temmuz darbe girişiminden sonra cezaevlerinden gelen kötü muamele ve işkence iddialarıyla ilgili inceleme yapmayacağız” diyebildiği bir ülkede benim posta kutuma kadar ulaşabilmiş hapishane mektuplarından söz ediyorum...