Siyasi davaya siyasi savunma yasağı
Dört arkadaşımızı jandarmalar eşliğinde, elleri kelepçeli yine Silivri’ye yolcu ettik. Bir sonraki duruşma 9 Mart’ta. 9 Mart’a 2.5 (iki buçuk) ay var. Dahası var. Bir sonraki duruşma nedense ve ne hesapla ise yine o...
Dört arkadaşımızı jandarmalar eşliğinde, elleri kelepçeli yine Silivri’ye yolcu ettik. Bir sonraki duruşma 9 Mart’ta. 9 Mart’a 2.5 (iki buçuk) ay var.
Dahası var. Bir sonraki duruşma nedense ve ne hesapla ise yine o kara ünlü Silivri’deki duruşma salonunda görülecek. Dahanın da dahası, duruşma salonunda yer alacak avukat sayısı da kısıtlandı; sanık başına üç avukat.
Bütün bunlardan sonra Cumhuriyet’in tutuklu ve tutuksuz sanıkları, salonu silme sıvama dolduran destekçiler, savunma görevini üstlenen Türkiye’nin en iyi hukukçuları öfkeleri taşkın, yürekleri yaralı, umutları kırık, dirençleri zayıflamış olarak mı duruşma salonunu terk ettiler?
Güldürmeyin beni!..
Dimdik çıkıldı o salondan. Dirençler bilenmiş, öfkeler aklın buyruğunda, özgürlük ve demokrasiyi savunma kararlılığında çıkıldı.
***
Şu çok aşınmış medya diliyle söyleyeceğim. Yargı, pazartesi günü “bir ilke imza attı”: Tepeden tırnağa, baştan sona siyasi bir davada siyasi savunmayı yasakladı.
Başımın püsküllü belası ve yeri her daim başımın üstünde olan Ahmet Şık kardeşimin (“Ahmet Şık oğlum” deseydim daha mı doğru olurdu?) iki saati aşkın sürebileceğini baştan belirttiği savunmasının daha 6. dakikasında “...İktidar güdümünde bir yargı var. AKP ve siyasal iktidarı...” diye başlayan bir cümlesini mahkeme başkanı kükreyerek yarıda bıraktı:
- Burada sana siyasal savunma yaptırmam...
Breh breh breh!..
Demek bundan böyle bir sanığın nasıl bir savunma yapabileceğine yargıçlar karar verecek.
Bundan böyle anlaşılan ancak şöyle bir savunma çizgisine izin verecekler:
- Sayın yargıçlar, sizlerden daha da sayın soruşturma savcısının iddianamesinde bana yöneltilen suçları valla billa bilerek işlemedim. Bundan sonra asla öyle yazılar yazmayacak, öyle haberler yayımlamayacak, ülkenin başına devlet kuşu gibi konmuş Başkan’ın canını sıkmayacak, uslu, hükümetine, yargı erkinin tercihlerine sımsıkı uyacak biri olacağım. N’oooolur beni bu defalık beraat ettirin. Bundan sonra iki gözüm önüme aksın ki, ekmek Kuran çarpsın ki hem yerli, hem milli, hem hükümetin, hem devletin buyruklarına sımsıkı bağlı bir gazeteci olacağım. Savunmam bundan ibarettir sayın mahkeme heyeti. Beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ederim...
***
“Reina cankırımı” diye adlandırılan IŞİD davası da aynı ağır ceza mahkemesinin yargıçlarınca yürütülüyor. Bizim duruşmadan birkaç gün önce, “cihatçı” olduğunu açıkça ifade edenleride tahliye ettiler. Gerekçe pek manidardı: “Kişisel halleri, delil durumu,sabit ikametgâhları bulunması ve ölçülülük ilkesi”...
Karar çok yerinde. Bizim takıma tahliye kararı verilmemesi de pek yerinde. Malum Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Emre İper evsiz barksız, sokaklarda dolanan serseri takımından, duruşmadaki halleri tahliyeleri halinde kamu güvenliğini şiddetle bozacak kadar kötü, haklarındaki deliller pek kesin (Mesela Cumhuriyet’in yayın çizgisini savcıdan izin almadan değiştirmek filan gibi), 14 aydır içeride olmaları ölçülülük ilkesine uymayacak kadar az falan filan...
***