Ya ‘Evet’ çıkarsa... Ya ‘Hayır’ çıkarsa...
Referandum öncesinde toplumun örgütlü kesimleri (trol ordusunu da katarsak sanırım en örgütlü kesim: AKP) elinden geldiğince çalışıyor. Bizim mahallede kimilerinin çalışkanlığı...
Referandum öncesinde toplumun örgütlü kesimleri (trol ordusunu da katarsak sanırım en örgütlü kesim: AKP) elinden geldiğince çalışıyor.
Bizim mahallede kimilerinin çalışkanlığı hâlâ klavye ile sınırlı. Facebook, Twitter vb. Yani bir tür “kendimiz çalıp kendimiz söylüyoruz” durumu.
Kimilerinin kitle ile sıcak temastan anladığı Tünel - Galatasaray -Taksim hattında çalışmak. O belki klavyeye göre biraz daha etkili. Ancak İstanbul’u örnek alırsak, Eminönü Meydanı’nda, Zeytinburnu’nda, Kartal’da, Bağcılar’da, Sultanbeyli’de, Kâğıthane’de, Esenler’de AKP çadırları sıram sıram da bizim mahalleden pek ses soluk yok.
Ancak yine de...
Yine de Kürt oylarında önemli bir sapma olmayacağı, buna karşılık Bahçeli-Erdoğan ikilisinin milliyetçi oylar üstüne yaptıkları hesapta ise şaşılacak boyutta bir sapma olduğu anlaşılıyor.
Görünen o ki 16 Nisan akşamı “Hayır” çıkması en az “Evet” kadar güçlü bir olasılık.
Ama çantada keklik de değil.
Yani umutlanmayalım, çalışalım...
***
Peki sohbetlerimiz, hele hele tartışmalarımız “Evet mi çıkacak, hayır mı” kısırlığına hapsedilebilir mi? Hapsedilmeli mi?
Dönün yazının başlığına bir kez daha göz atın: Ya evet çıkarsa... Ya ‘Hayır’çıkarsa...
Her iki seçenekte de bu ülkenin, bu ülkedeki kör topal da olsa, eksikli kusurlu da olsa, kesintili kısıtlı da olsa yürüyen parlamenter demokrasinin ve demokrasiyi geliştirmek, derinleştirmek isteyenlerin başına neler geleceğini (gelebileceğini değil geleceğini. Çünkü görünen köy kılavuz istemez) hesaplamak, o zaman yapılacak yurttaşlık ve demokratlık ödevlerini şimdiden tartışmak gerek.
Bir başka deyişle 17 Nisan sabahına bugünden hazır olmak gerek.
***