Yanan cami mi, ülke mi?
Diyarbakır’ın anıt eserlerinden Kurşunlu Camii yandı, neredeyse kül oldu. Ayakta kalan duvarları mermi izleriyle delik deşik. Aynı duvarlar vicdanları kanatırcasına kapkara. Kurşunlu Camii’nin...
Diyarbakır’ın anıt eserlerinden Kurşunlu Camii yandı, neredeyse kül oldu. Ayakta kalan duvarları mermi izleriyle delik deşik. Aynı duvarlar vicdanları kanatırcasına kapkara.
Kurşunlu Camii’nin aynasında Türkiye’nin Kürt illerinin günübirlik gerçeği yansıyor. Günlük bilanço korkunç. Ölüm haberleri birbirini izliyor, birbirine eklemleniyor. Çetelesini tutmak bile çaba gerektiriyor.
Polis, asker, gerilla, Kürt, Türk…
Ülke evlatlarını, devlet yurttaşlarını yitiriyor.
Sorun çoktaaan “Kurşunlu Camii’ni kim yaktı. PKK’nin kentlerdeki gençlik kolu YDG-H örgütlenmesi mi, Esedullah timi filan gibi cihatçı adlarla kendini tanımlayan özel harekâtçı devlet memurları mı” sorusunun ötesine geçti.
Cumhurbaşkanı’nın bilmem kaçıncı muhtarlar toplantısında yanan cami için mütedeyyin vatandaşları intikam cihadına çağırdığı konuşmalar bile anlamını, önemini yitirmek üzere. Devletin tepesindeki zatın savaş kışkırtıcılığından başka hiçbir anlama gelmeyecek sözleri zaten artık bu ülke siyaseti için sıradan, günlük bir olgu.
Kısaca “Kürt sorunu” denilen ve herkesin kendi meşrebi, algı gücü, analiz yetisince kavrayıp tanımladığı sorun artık tek tek olaylara bakmanın, cevabı verilse bile sonucu etkilemeyecek, derde derman olmayacak soruların ötesine geçilmesi zorunlu bir eşiğe geldi.