Yazacaktım, korktum, vazgeçtim...
Tam da başlıktaki gibi oldu. Medya, siyasetin tepeleri Barzani yönetiminin 25 Eylül’de yapacağı referandumla yatar kalkarken “Başka bir konu seçip klavyede dolanmak yakışık almaz” diye...
Tam da başlıktaki gibi oldu.
Medya, siyasetin tepeleri Barzani yönetiminin 25 Eylül’de yapacağı referandumla yatar kalkarken “Başka bir konu seçip klavyede dolanmak yakışık almaz” diye düşündüm.
İyi de bu çok yönlü, çok çapraşık ve çok çeşitli duyarlıklar barındıran bir konu.
Örneğin Türkiye’nin Kürt siyasal hareketinin çok büyük bir kesimi çok uzun süredir bir “Kürt ulus-devleti” kurulmasından yana olmadığını defalarca açıkladı. Oysa Barzani’nin başını çektiği siyasal hareket bal gibi bir “Kürt ulus devleti” hedefine kilitlenmiş durumda. Tartışılan sadece zamanlamadan ibaret.
Bir “Kürt ulus devleti” kurulmasından yana olanlarla olmayanlar arasındaki bu derin ve temel ayrılık enine boyuna tartışılmalı değil mi?
Sadece Türkiye’de de değil. Irak Kürdistanı’ndaki bütün Kürt grup, parti ve hareketlerinin referandum konusunda “tek ses, tek yürek” olduğunu söylemek de mümkün değil.
Ama asıl önemlisi 25 Eylül referandumuna karşı Türkiye’nin, yani AKP iktidarının tavrı. ABD’nin, AB’nin, Çin’in, Rusya’nın, İran’ın tutumları bir yana, Irak’la uzun bir sınırı bulunan Türkiye’nin tutumu çok yakıcı. Sınırda yapılan askeri yığınağa, Barzani yönetimine mesaj veren askeri manevralara, siyasetin en tepelerinden gelen “Bu bir savaş sebebidir” yollu açıklamalara bakarsak, “Bu Irak’ın iç sorunudur, izleyelim ve izlemekle yetinelim” demek mümkün değil.
Bu sahiden bir savaş nedeni olacaksa sonuçlarını tahmin edebilmek için deha gerekmiyor.