‘Yes, we can’den ‘Evet, yapabiliriz’e...
Seçime yürüyoruz. 2002’den bu yana ilk kez umutlar yeşerdi; ürkek, kısık sesler yükseldi. Kara derili Obama’yı iktidara taşıyanlar alanlarda “Yes, we can” diye haykırıyorlardı, “Evet...
Seçime yürüyoruz. 2002’den bu yana ilk kez umutlar yeşerdi; ürkek, kısık sesler yükseldi.
Kara derili Obama’yı iktidara taşıyanlar alanlarda “Yes, we can” diye haykırıyorlardı, “Evet, yapabiliriz”.
Şimdi aynı yalınlıkta ve içerikte bir cümlecik Türkiye’nin alanlarında, salonlarında, sokaklarında çınlamaya başladı:
Evet, yapabiliriz...
Doğru. Kıl payı da olsa Reis’i ve partisini iktidardan alaşağı edebilme olasılığı var.
Ancak kıl payı da olsa 24 Haziran’da kaybetme olasılığı da var.
Bu Tırmık işte tam da bunu vurgulamak için yazılıyor.
24 Haziran’da kazanamazsak bunun açıklamasını “Hile yaptılar, oyları çaldılar” mazeretinin ardına saklanarak yapamayız. Yaparsak kendimizi bile inandıramayız...
Önümüzde altın değerinde 7 gün var. 8. gün sandık başına gidilecek. Sandığın sonucunu belirlemekte şu son yedi gündeki çabalar etkili olacak.
“Oldu bu iş” rehavetine kapılmanın, tembelliğin kıçına okkalı bir tekme indirememenin bedeli 24 Haziran akşamı ödenir ve bu bir karabasandan da beter bir bedel olur.
Tırmık’ta son haftalarda yazılan ve sayısını unuttuğum bir çağrıyı bıktırmacasına da olsa yineleyeceğim:
Sokak sokak, ev ev, alt kat, üst kat, yan komşu, karşı komşu, yan dükkân, karşı dükkân.
Daha önce siyasal etkinliklerimizden kalma hiçbir deneyim taşımıyorsak bile kolları sıvama zamanı. Yedi gün, sadece yedi gün, dilimizin döndüğü, aklımızın erdiğince...
Unutmayalım...