İşgal mi, ihanet mi?
Kudüs’ün yakın geleceğine ilişkin iyimser cümleler kurmayı çok isterdim. Şu kısa ömrümüzde yaşadığımız onca hayal kırıklığı iyimserliğimizi elimizden alıyor. Bizim...
Kudüs’ün yakın geleceğine ilişkin iyimser cümleler kurmayı çok isterdim. Şu kısa ömrümüzde yaşadığımız onca hayal kırıklığı iyimserliğimizi elimizden alıyor. Bizim nesil Lübnan İç Savaşı’nı yaşadı, intifadaları gördü, İsrail’in adım adım işgali büyütmesine, Gazze ve Lübnan’a yapılan saldırılara, Sabra-Şatilla katliamına şahit oldu. İsrail askerlerinin bir Filistinli'nin kolunu kameralar önünde taşla kırmasını, ya da küçük çocuğunun yanı başında vurulan babayı televizyonlardan izlediğimizde acziyetimiz tokat gibi yüzümüze çarpıldı.
6 Eylül 1980’de Konya’da rahmetli Erbakan Hoca'mızın tertip ettiği o muhteşem “Kudüs’ü Kurtarma Mitingi”nden sonra 12 Eylül darbesi geldi.
1996 yılında Sincan’da düzenlenen 'Kudüs Gecesi'nin ardından da 28 Şubat…
Gezi kalkışmasının, 17/25 Aralık darbe girişiminin, 15 Temmuz vahşetinin, ençok da Recep Tayyip Erdoğan’ın Kudüs ve Filistin duyarlılığına yönelik olduğunu, 'One Minute'in bir rövanşı olarak sahnelendiğini çok net görüyoruz. Bir Haçlı uşağı olan Fetullah Gülen’in, içindeki Kudüs nefretiyle Türkiye’ye nasıl yeni saldırılar tertip ettiğine işte hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Kuşkusuz ellerimiz kollarımız bağlı oturmuyoruz. Filistin’de 100 yıldır yıkılmadan ayakta duran şanlı bir direniş var. Dinmeyen, sinmeyen, kaybolmayan; hatta gittikçe çoğalan Kudüs bilincimiz, Kudüs aşkımız var. Hiç kuşkusuz duyarlılık artıyor. Hiç kuşkusuz, artık darbelerle sindirilemeyen Türkiye’nin hem öfkesi, hem de vicdanları uyandıran, düşmanı tedirgin eden gücü büyüdükçe büyüyor.
Yine de iyimser cümleler kurmak için çok erken. Zira, son gelişmeler, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve ardından İslam coğrafyasında ortaya çıkan manzara, sorunu tespitten hala uzak olduğumuzu gösteriyor.