Avrupa Birliği ve Türkiye
Zaman, durmaksızın akıyor. İhtiyarlamayı başaramayan Avrupa, hızla yaşlanıyor. Sadece fiziki olarak değil, ruhen de yaşlanıyorlar. (İhtiyar heyetinin, yaşlılar heyeti olmadığını...
Zaman, durmaksızın akıyor. İhtiyarlamayı başaramayan Avrupa, hızla yaşlanıyor. Sadece fiziki olarak değil, ruhen de yaşlanıyorlar.
(İhtiyar heyetinin, yaşlılar heyeti olmadığını, doğru ile yanlışa karar veren heyet olduğunu bilenler, sanırım ne söylediğimizi anlamışlardır.)
Her geçen gün biraz daha dirayetini kaybeden Avrupa, tam bir huzur evini andırıyor.
Hakikati görmezden gelen her fani gibi Avrupa’nın da, yaşlandıkça korkuları artıyor. Londra, Paris, Viyana ve Amsterdam ‘yok olmaktan’ korkuyor.
Avrupa’nın bu yok olma korkusunun merkezinde, ‘Türk’ ve ‘Türkiye’ var. Yani, İslam!
İtalya eski Dışişleri Bakanı Emma Bonino’nun birkaç yıl önceki “Türkiye konusunda Avrupalıları bu kadar sinirli kılan, Türkiye’nin büyük Müslüman nüfusudur” cümlesi bu korkunun açık bir ifadesi.
Avrupa’nın Türkiye korkusu, hiç de yeni değil. Bavyeralı şair Tannhauser, 1228-29 yıllarında, Haçlı Seferi Şarkısı’nda Türkiye korkusunu şu şekilde dile getiriyordu: “Sert esiyor rüzgârlar / Yüzüme karşı barbarlıktan / Sert ve can yakıcı esiyorlar / Türkiye tarafından...” [Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, Remzi Kitapevi, Sayfa 22]
16’ncı Benedikt’in, Haziran 2005’de dile getirdiği, “Avrupa kimliğini, sadece aynı aydınlanmacı kültürün içerik ve normları belirleyebilir. Bu kriterleri kendi kriterleri haline getiren her ülke Avrupa’ya ait olabilir” ve”Türkiye’nin ait olduğu yer, Hıristiyan köklere sahip olmayan, İslam kültüründen etkilenmiş bir ülkedir” sözlerini de hatırlayalım.
Tüm bunların üzerine Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, AB’nin 50’nci kuruluş yılı törenindeki, “Kökenimizin Hıristiyanlığa ve Yahudiliğe dayandığı şüphe götürmez” vurgusunu da ilave edelim.