Kader böyle imiş
Bugünlerde, üç türkü mırıldanıyorum. Türkü dediğin, mırıldanmaz, çığırılır ya da yakılır. Ne var ki ben buradan öteye geçemem. Bir de aslında her üçü de...
Bugünlerde, üç türkü mırıldanıyorum. Türkü dediğin, mırıldanmaz, çığırılır ya da yakılır. Ne var ki ben buradan öteye geçemem. Bir de aslında her üçü de marş. Fakat ben onları türkü olarak kabul ediyorum. Marşların içli olduğu görülmemiştir. Bunlar çok dertliler.
Birincisi, Çırpınırdı Karadeniz… Sözleri Ahmet Cevad Ahandzade’ye ait. 15 Aralık 1914’te Gence’de yazmış. Bu şiiri, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na katılmasını büyük bir heyecanla takip ederken, kaleme almış. Ahmet Cevad, aynı zamanda Azerbaycan milli marşının da şairidir.
Bu marş, Şehit Nuri Paşa komutasındaki ordumuzun Azerbaycan Türklerini soykırımdan kurtarmak amacıyla bölgeye gönderilmesi üzerine, 1918 yılında bestelemiş. Besteleyen de, Azerbaycanlı bestecisi ve fikir adamı Üzeyir Hacıbeyli.
Şehit Enver Paşa, aynı yıl Yavuz zırhlısı ile Batum’a geldiğinde, bölge halkı hep bir ağızdan bu marşı söylerler: “Çırpınırdı Karadeniz / Bakıp Türkün bayrağına / Ah ölmeden bir görseydim / Düşebilsem toprağına / Ayrı düştüm dost elinden / Yıllar var ki çarpar sinem / Vefalı Türk geldi yine / Selam Türkün bayrağına...”
Oldukça anlamlıdır: Türk Ordusu Cerablus, El Bab ve İdlib gibi ‘sınır dışı’ bir operasyona başlayınca, yine bu marş gündeme geldi, geliyor.