Türk Kızılayı
Aristoteles, Politika isimli eserinde, şunu söylüyor: “Her topluluk, bir iyilik için kurulur.” Ne var ki, Antik Yunan medeniyetini kendine eksen kabul eden, Batılıların bu sözü ne kadar tuttuğu ve yerine getirdiği...
Aristoteles, Politika isimli eserinde, şunu söylüyor: “Her topluluk, bir iyilik için kurulur.” Ne var ki, Antik Yunan medeniyetini kendine eksen kabul eden, Batılıların bu sözü ne kadar tuttuğu ve yerine getirdiği tartışılır.
Mensubu olduğumuz medeniyet ise iyilik ve güzellik üzerine kurulmuştur. Bizim medeniyetimiz, almayı değil, vermeyi üzerine vazife bilmiştir.
Konumuza uygun bir örnek verelim: İslam’ın şartları arasında almak yoktur, vermek vardır. Bir başka örneğimiz, bu hadis olsun: “Veren el, alan elden üstündür.”
Şurası kesin: Müslüman Türk milletinin yegâne sermayesi iyiliktir. Bizler, iyilik ve güzellik üzerine bir araya gelmiş, bu sayede bir arada kalabilmiş insanlarız. Nitekim yüzyıllar boyunca, yaptığımız şudur: İyilik etmek, yardım etmek, ihya etmek ve kendimizden önce başkalarını hesaba dâhil etmek.
1868 yılında “Vatana muhabbet, yaralılara muavenet” parolasıyla yola çıkan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, birbiri ardınca gelen Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele sürecinde, oldukça önemli bir vazifeyi üstlendi.
Cumhuriyet döneminde, bu vazifeyi Türk Kızılayı devraldı. Kızılay deyince, birçok kimse için, ilk akla gelenler afet müdahalesi ve kan hizmetleri oluyor. Elbette doğru ama sadece bunlar değil.