Arka sokaklardan Batı’ya bakınca…
Muhammed İkbal Batı’yı tarif ederken “sedefi incisinden mahrumdur” dermiş. Bu sözü o ülkelerin arka sokaklarına girince daha iyi anlıyorsunuz. Merhametin, yardımlaşmanın, iyiliğin yerini bencillik...
Muhammed İkbal Batı’yı tarif ederken “sedefi incisinden mahrumdur” dermiş. Bu sözü o ülkelerin arka sokaklarına girince daha iyi anlıyorsunuz. Merhametin, yardımlaşmanın, iyiliğin yerini bencillik aldığında ortaya refahın ortasında açlık sınırında yaşayan insanlar çıkıyor. Bu tablo da zihnimize kazınan imajlar ile hiç bağdaşmıyor. Geçen hafta Hollanda’daki çekimlerini yaptığımız sokakları anlatmadan önce Amerika’da raporlara girmiş verilere bir bakalım.
“Food Bank yani “gıda bankaları” sistemi Amerika’daki yoksullara yiyecek ulaştıran bir yemek ağı. “Feeding America” (Amerika’yı Doyurmak) ismiyle 46 milyonu aşkın Amerikan vatandaşını doyuran hayır cemiyetleri ağının beynini oluşturan sivil toplum örgütü. Bu örgüt Amerika’da açlığa karşı savaşıyor. “Feeding America”nın raporuna göre ABD’de her yedi kişiden biri, 46 milyon insan, kendilerini ve ailelerini gıda bankalarından doyuruyorlar. 46 milyonun 12 milyonu çocuk, 7 milyonu yaşlı. Bu rakamlar 2013 araştırmasının sonuçları. Obama yönetiminin SNAP dedikleri “Destekleyici Gıda Yardımı Programı” bütçesinden 8.7 milyar dolar kısıntı yapmasıyla birlikte artmış. 2015 itibariyle açlık çeken çocuk sayısı 16 milyonu geçmiş durumda. “Feeding America”nın yardımına muhtaç Amerikalılarının %43’ünü beyaz, %26’sını Karaderili, %20’sini Latin kökenliler oluşturuyor.”
Yani beyaz Amerikalılar yoksulların başında geliyor. Bunların arasındaki 620.000 aileden en az bir kişinin Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nde görevli olması da ayrıca ilginç veri. Yani Amerikan asker ailelerinin % 25’i bu durumda. Bu konuyu araştırırken Amerikan ordusunun asker kaynağının da bu yoksulluk sınırında yaşayan insanlar olduğunu öğrendim. Özetle gıda yardımı alanların %10’u üniversite öğrencileri, bu üç milyon öğrenci demek. United States Census Bureau’nun 20 Şubat 2015’de yayınladığı istatistiklere göre, Amerika’da aç olmanın ne demek olduğunu bilen 16 milyon çocuk var! Geçtiğimiz altı yılda ABD’nin serveti 30 trilyon dolardan fazla, yani, %60 oranında arttı. Evsiz çocuklardaki artış oranı da %60!”
Şaşırtıcı bulduğum nokta şu ki; görkemli, zengin, NASA’sı, Hollywood’u, dev yatırımları bir tarafa uzay araştırmalarına, uzun yaşama trilyonlarca dolar harcayan Amerika ile bu veriler nasıl bağdaşıyor. Bu durumun Avrupa için de geçerli olduğunu geçen hafta Hollanda’nın Rotterdam şehrinde bir gönüllü hareketi ile birlikte yaptığım bir çekim sırasında görme imkanına kavuştum. Bu hareketin lideri Rahman Hulsna Hollandalı bir Müslüman. 5 yıl önce şimdi çalıştığı merkezde Salaam isimli bir gıda bankası ağı kurmuş. Hem mültecilere hem de ihtiyaç sahiplerine gıda yardımı yapıyor.
Rahma ile Rotterdam’da bir pazarın kenarındaki yardım merkezinde buluşuyoruz. Örgüt oldukça stratejik bir noktada, sabit bir pazarın kenarında çünkü, yiyecek kaynağını pazarda o gün satılmayan ürünler oluşturuyor. Pazarcılar o ürünlerin geri götürme maliyetini daha çok buldukları için kasa kasa yiyecekleri buraya bırakıyorlar. Gün içinde buraya sürekli bu tarzda gıda sevkiyatı oluyor. Aynı şekilde de bu gıdalar gönüllüler tarafından düzenleniyor ve ihtiyaç sahipleri gelip buradan alıyorlar. Gelemeyen aileler için de gün boyu bir servis aracı burada hazırlanan yiyecekleri ihtiyaç sahibi ailelere mahallelere ulaştırıyor. Akşam altıdan sonra da uzun bir kuyrukta pazar arabalarıyla sıra bekleyen Hollandalılar her türlü ihtiyacını buradan karşılıyor. Aslında bir tarafıyla bizim gibi ülkeler için minik bir girişim. Bizde yardım faaliyetleri organizasyonlarında kıyas kabul etmeyecek büyüklükte sistemli işler yapılıyor. Sivil kuruluşlarımız bu konuda dünyaya örnek olacak düzeyde. Ancak burada benim dikkatimi çeken nokta Hollanda gibi sosyal devlet anlayışının sözde çok yüksek olduğu zengin bir ülkede yiyecek bulamayan açlık çeken insanların olması. Bu insanların arasında beyaz Hollandalılar da var üstelik. Dikkatimi çeken bir başka nokta da tıpkı Amerika’da olduğu gibi açlık sınırında olan bakımsız çocuklar. Ve en büyük kitleyi de yaşlılar ve hastalar oluşturuyor. Rahma, sistemin hastalık, yaşlılık gibi hallerde yeterli destek sağlamadığını söylüyor. Rahma’nın asıl ilgi alanına giren mültecilerin durumu ise ayrı bir vaka. Avrupa’da mülteci kabulü alamayan ama sınır dışı da edilmeyen aralarda yaşayan binlerce mülteciden söz ediliyor. Yani hiçbir tanıma uymayan insanlar. Rahma özellikle orman içlerinde sokaklarda yatan kalkan bu mültecilere yardım götürüyor. Yunanistan ve Fransa’da yaşayan mültecilerin durumu ise çok kötü…
Rahma ile Yunanistan’a gittiğimizde daha vahim durumları da gördük. Midilli adasında mülteci kampında gözetim altında tutulan bu mültecilerin akıbetleri ise meçhul. Ne ileriye ne geriye gidemiyorlar. Çocuklar kayboluyor ve bir insanlık dramı yaşanırken biz zengin ülkelerin güçlerini övüp duruyoruz.