Asrın felaketi ve bize düşen görevler...
Hiçbir çaresizlik, un ufak olmuş binanın altında, canından can bildiklerinin ölüsüne ya da dirisine ulaşmak için umutsuzca bekleyenlerin acısına denk olamaz. Hava soğuk, bedenler aç, susuz ve uykusuz.Yaşlı...
Hiçbir çaresizlik, un ufak olmuş binanın altında, canından can bildiklerinin ölüsüne ya da dirisine ulaşmak için umutsuzca bekleyenlerin acısına denk olamaz. Hava soğuk, bedenler aç, susuz ve uykusuz.
Yaşlı adam ağlıyor, “Kimse yok” deyip aile apartmanını gösteriyor. “Bütün sevdiklerim orada!” Orada dediği tozdan, taştan bir enkaz.
50-60 yaşlarında bir baba, enkazın altında kalmış kızının cansız bedeninden sarkan elini tutuyor. Çaresizliğin en acı karesi. Enkazın altındaki kızının ölü bedenini neden bekliyor o çaresiz baba? Bakmaya doyamadığının bedeni, o yıkıntının içinden çıkarılacak, kara toprağın kara bağrına emanet edilecek. Son görevini yapmış olmanın tesellisi, acısına yoldaş olacak acılı babanın. Gassal yıkayacak, kefenlenecek ve o acılı baba kızının nereye gömüldüğünü kendi gözleri ile görecek. Belki de yüzlerce insan, kaybettiği yakınlarının nereye defnedildiğini arayacak enkazlar ortadan kaldırılınca. Ama hayat memat dengesine dair ufacık fikri olmayanlar, deprem bölgesine sevk edilmiş cenaze arabaları üzerinden kirli bir propaganda kotarmanın derdinde.
Hayat sürsün diye gösterilen çabanın içine, emanetin toprağa teslimi de dâhildir, ne ki herkese...