Din fotokopi makinesi değildir
Beden ölür çürür cana bakın siz,Kim kiminle yürür ona bakın sizBırakın dönsün dönme dolaplarHaktan hakikatten yana bakın siz…Abdurrahim Karakoç’un bu dizeleri bize kadim doğruları...
Beden ölür çürür cana bakın siz,
Kim kiminle yürür ona bakın siz
Bırakın dönsün dönme dolaplar
Haktan hakikatten yana bakın siz…
Abdurrahim Karakoç’un bu dizeleri bize kadim doğruları hatırlatsa da cana değil bedene baktığımız bir gündelik hayat biçimi çoktan hayatımızın merkezine çöreklendi bile. En önemli şey görüntümüz haline geldi. Mesajımız, değerimiz, kimlik nesnemiz; bedenimiz oldu. Sözlerimizin ve eylemlerimizin önüne geçen bu imaj sunumu öylesine önemli hale geldi ki; “nasıl görünüyoruz “ sorusu her şeyin önüne geçti. Teknolojik gelişmeler de bedenimizi nesneleştirmeyi kolaylaştırdı, ve hatta bunu renklendirdi. Ancak paylaşılan görüntüler barındırdığı detaylarla birlikte bir çok anlam barındırıyor. Bu da bir çok bakımdan sorunların kaynağı haline gelmeye başladı. İnsanların mevkilerini, makamlarını, statülerini gösteren kısaca kim olduklarını resmeden paylaşımların özelikle siyasi ya da tanınmış kişiler ve onların yakın çevreleri için ciddi problemler taşıdığını görüyorum.
Nasıl göründüğümüz elbette önemli; ama nerede, kiminle ve hangi biçimde göründüğümüz de önemli.. Sahne en az kendimiz kadar önem taşıyor. Güzel resmi yanlış konumlandırma itibara değil itibarsızlaştırmaya sebep oluyor.