Diyarbakır’da annelerin isyanı
Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde PKK tarafından örgüte çocuk eleman toplanması önce ıssız yerlerde, köylerde, mezralarda başladı, sonra şehre, mahallelere ve okullara indi. Her aileden en az bir erkek...
Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde PKK tarafından örgüte çocuk eleman toplanması önce ıssız yerlerde, köylerde, mezralarda başladı, sonra şehre, mahallelere ve okullara indi. Her aileden en az bir erkek çocuk PKK tarafından zorla gelip alınarak dağa çıkarıldı. Sonra bu talep ailenin kalan erkek ve kız çocuklarına kadar uzandı. Dağdaki hayat ise meçhul, bir gencin ortalama yaşam süresi ise 4 ya da 5 yıl… Dağa çıkanların yaş ortalaması ise 18 bile değil. Tüm bu meselelerde siyasi tartışma konularını bir tarafa bırakın. Diyarbakır’da başlayan ve çığ gibi büyüyen annelerin isyanına kulak verin. Evlatlarının zorla bir örgütün sarf malzemesi haline getirilmesine isyan eden Hacire Akar ve Fevziye Çetinkaya’nın feryatlarını kalpten dinleyin. Son derece sade bir dille anlatıyorlar her şeyi… “Diyarbakır’da genç bırakmadınız ya toprağın altında ya cezaevinde… Size verecek çocuğum yok… Bir evden üç insan almak nereden görülmüştür, oğlumu düğününe üç gün kala gelip götürdüler şimdi de evimi talan ediyorlar…” Diyarbakırlı annelerin feryatlarına ses verin!
Eğitimin olmazsa olmazları nelerdir?
Önceliklerimiz nelerdir?
Dünya görüşlerimiz farklı olsa da eğitimde hepimizi memnun edebilecek bir ortak dil ve standart oluşturmak mümkün müdür?
Tercihlerde ortaya çıkan farkları bir tarafa bırakalım. Ortalama eğitimin standartları neler olmalı? Bu standartlar nasıl tespit edilmeli? Elbette konunun uzmanları var ve bu konunun teknik bir mesele olduğunu düşünerek işin ehli insanlara bırakılması gerektiğine inanırım. Ancak gördüğüm bir mesele var ki o da eğitimin girdileri ve çıktıları arasındaki mesafenin çok açık olması...
Geçen hafta okul ilanları dikkatimi çekti. İngilizce eğitim bir tercih sebebi olarak birinci sıraya konmuştu. Aynı vaatler hem İstanbul hem de Bursa’daki okul ilanlarında vardı.