Frenk armudu gibi: Laiklik
Laiklik kavgası bitti diye düşünürken, tartışması başladı. Kavramın esasını yeniden bir hatırlamakta fayda var. Bu, “mektepli ruhban sınıfının sömürüsünden” kurtulmanın...
Laiklik kavgası bitti diye düşünürken, tartışması başladı. Kavramın esasını yeniden bir hatırlamakta fayda var. Bu, “mektepli ruhban sınıfının sömürüsünden” kurtulmanın “Hristiyan dogmasından” kurtulmaktan geçtiğini düşünen Aydınlanma çağı entelektüellerinin ürettiği bir kavram. Kelime olarak “avam” anlamına geliyor. Rahipler sınıfına, ruhban heyetine göre avamı anlamak gerekiyor. “Kelimenin çıkışına bakarsak “laik” olmak demek, mektepsiz papazlıktan yana olmak anlamına geliyor. Bunun bir anlamı yok mu? Elbette, var ama başta Katolik olmak üzere Hristiyan ülkelerde var, çünkü şundan iki yüz yıl öncesine kadar yani 1800'lü yılların önemli bir bölümü de dahil olmak üzere, ülkelerin yönetimi “mektepli papazlar”ın elinde. Cennetin anahtarlarına ilâveten, bağlar, bahçeler, maliye, hazine, köleler, ordu, rahipler sınıfı denilen mutlu azınlığın elinde, «avam”ı hem bu hem de öbür dünyada alabildiğine sömürüyor, manipüle ediyorlar. 1694, Paris doğumlu Voltaire'in “Papazlardan nefret ederdim, papazlardan hâlâ nefret ediyorum, kıyamet gününe kadar da nefret etmeye devam edeceğim” diye bağrınması haksız değil! Hal böyle olunca, Türkiye bağlamında “laik” olmak esasen eksantrik bir tercih. Olsun, Allah'ın türlü çeşitli kulları olduğu malûm.”… “ Secularism kavramı ise “kilise ve kiliseye dair şeylerle değil, dünya ve dünyevi işlere; kutsal ya da dinsel değil, içinde yaşanılan zamana ait dünyevi meselelere adanmışlık” anlamına geliyor. Türkçe karşılığı “dünyevilik.” Dünyeviler, İsa'nın hakkını İsa'ya, Sezar'ın (yani kayzerin yani kralın ya da padişahın) hakkını Sezar'a vermek, din kökenli dünya görüşünün devletin işlevlerini yönlendirmemesini, özellikle de eğitimi etkilememesini isteyenler. “To secularize” fiili, “dünyevileştirmek” demek, yani (1) kilisenin mallarını avama devretmek, (2) manastır yeminlerini, kurallarını dünya işlerinde geçersiz kılmak, (3) ruhban sınıfına özel itibar ve otorite sağlamak, (4) sivilleşmeye yönelmek.” Alev Alatlı bu konuya ilişkin yazdığı bir makalede bunun devamında soruyor . “Bir ülke ki, ne camilerinin malı, mülkü var, ne mektepli ruhban sınıfı var, ne manastırı, ne keşişi var! Ekonomi açısından baksak, “kul hakkı”nı her şeyden üstün tutması, “işçinin ücretini alının teri kurumadan ödemesi,” kalite kontrol deseniz, Ahilikte tapon malın “dama atılması,” kârın helâl olanı olmayanı, sadakayı cariye vb. vb. var! Hapse atılmış ne bir Galileo'su, ne bir dişi sineğin yaklaşamadığı keşişhanesi…”