Parasız yatılı
'...Kefil mal mülk isterlerse ben derim ki ne gerek? Benim kızım kalmaz sınıfta, Devlet masrafına ziyan vermez, benim kızım yıllardır yalnız uyanır sabahları, hiç şımardığı olmaz...”...
'...Kefil mal mülk isterlerse ben derim ki ne gerek? Benim kızım kalmaz sınıfta, Devlet masrafına ziyan vermez, benim kızım yıllardır yalnız uyanır sabahları, hiç şımardığı olmaz...” Füruzan'ın 'Parasız Yatılı' isimli hikayesini okuduğumda orta öğretim öğrencisiydim. Füruzan bu hikayede kendisini anlatır. Dört yaşında babasını kaybetmiş, ilkokulu dört ayrı okulda bitirebilmiştir. Annesi çalışmak zorunda olduğu için, yoksulluktan onu yatılı okula vermek istemiş… “Ben ilkokuldan sonra devam edemedim. (1946) Parasız Yatılı sınavına girdim. Kazandım. Annemle gittik fakat parasız yatılının bir kuralı vardı. Bir kefilinizin olması lâzım. Bizim bir kefilimiz yoktu.” Yazının başındaki cümleler hikayede annesinin cümleleridir. Füruzan maddi güçlükler nedeniyle okula devam edemez ama edebiyattan ve okumaktan da geri kalmaz. Kitapları yabancı dillere çevrilen bir yazar olur. Bu kitabı okuduğumda çok etkilenmiştim. Ancak Türkiye'nin kırsalında da kız çocuklarının eğitiminin ne kadar büyük bir sorun teşkil ettiğini yeterince idrak etmekten uzak olduğumu sonraki yıllarda gördüm. Mesleğe atıldıktan sonra Anadolu'ya yaptığım tüm ziyaretlerde en çok bu konu dikkatimi çekti. 2010'lu yıllarda bile “Köyde okuyan ilk kız benim, babam amcalarımın baskısına rağmen beni okula gönderdi… Ya da 4. sınıfa kadar okula gittim, sonra tarlada işler vardı okuyamadım…” cümlelerini her duyduğumda daha çok gidecek yolumuz olduğunu düşünürüm. Ki kız mekteplerinin açıldığı 1913'ten bu yana hala kız çocuklarının eğitiminde fırsat eşitliğini yeterince sağlayamamış olmayı siyasi tartışmalara girmeden konuşmayı hala başarabilmiş değiliz. Meselemiz kız çocuklarının eğitim standartlarını yükseltmek değil birbirimizi dövmek.