Yorma!
Kararım kesin; bu yazın felsefesi bu: Yorma. Geçen gün Gümüşlük'te denize girerken yanımızda avaz avaz denize atlayıp gürültü yapan birine, çok sevdiğim bir abim şu konuşmayı yaptı:...
Kararım kesin; bu yazın felsefesi bu: Yorma.
Geçen gün Gümüşlük'te denize girerken yanımızda avaz avaz denize atlayıp gürültü yapan birine, çok sevdiğim bir abim şu konuşmayı yaptı: "Evladım yormayacaksın! Güm diye atlarsan denizi yorarsın, denizin içindeki canlıları, her şeyi yorarsın. Denizden çıktın, iki dakika duracak, tuzlu suyun akmasına izin vereceksin. Sonra duş alacaksın, duşu alınca bekleyeceksin, su şöyle bir süzülecek. Su süzülmeden kurulanırsan havluyu yorarsın. Havluyu yorup çok ıslatırsan, bu sefer de havlu güneşi yorar. Yormayacaksın yani. Yorma!"
Biz kızlar bu 'yorma' felsefesine bayıldık. Tabii ya, zaten şehir hayatı insanı fena yoruyor. Kalkıp gelmişsin Ege'ye, denize, güneşe, doğaya; iki nefes al, bırak aksın gitsin, ne olacaksa olsun, sükunetin kıymetini bil, yorma.
Sonra kendimize bir 'yorma listesi' yazdık, buyurun: