Dert de bizim sevinç de
Kudüs Kabe'nin arka taşıdır. Ona yaslanır yönelişimiz. Ona yaslanarak doğrulur kalbimiz.İyi o zaman. Biz keyfimize bakalım. Kuşlar da filleri yensin. Yine bize düşeni yapmadan mucize kapısında kuyruğa girmişiz...
Kudüs Kabe'nin arka taşıdır. Ona yaslanır yönelişimiz. Ona yaslanarak doğrulur kalbimiz.
İyi o zaman. Biz keyfimize bakalım. Kuşlar da filleri yensin. Yine bize düşeni yapmadan mucize kapısında kuyruğa girmişiz anlaşılan. "Evler Allah'ın ve O korur!" diye develerimizin derdine devam edemeyiz. Fakat Allah bizden bekliyor. Bizi bekliyor. Ebabil biz olmalıyız. Çökersek biz çökeceğiz haksızlıkların üstüne... Elbette imanla. Fakat akılla, mantıkla, bilim ve teknolojiyle...Sanatla… Ekonomik güç, savunma sanayimizle. Yüzyıllardır bunları sayıklıyoruz. Neden hala büyüğünden bir sürpriz bekleyen mızmız, ağlak, biraz safa yatmış bir çocuk ruhuna sahip çıkmada ısrarlıyız?...
Kıblenin de iradesi vardır. Anlamı yüklenmiştir. Ona kalbini hakkıyla doğrultmamış olanlara asla yönelmeyecektir. Emekten kaçanlara. Hakkıyla değerlerine yönelmemiş bir insan kıblesini kaybetmiş demektir. Toplum da...
Secdesiz bir alın ufkunu kaybetmiş demektir. Secdesiz alınlar güruhunun ufku Kudüs olamaz!
Asıl kaybetmeye ta oradan başladık. Abdestli bir arınma hareketini ve rükuyu terkettiğimizde, secdesiz kaldığımızda ve kıyamsız. Hayatta, işte güçte anlamlılığı merkezimize almadığımızda, bir kıblesiz gibi davrandığımızda kaybetmeye başladık.
Bize yönelişimizi ver! Bize kalbimizin ilk mihrabını ver. Son mihrabını da. Çünkü Ha kıblesiz, ha kalpsiz, ne farkeder… Kıblesizlik kalpsizlikle eş! Bize kalbimizi geri ver! Affet kalpsizliğimizi...