Kulakları kalbimizin…çınlıyor
Her sese kulak asmadayız…Zayıfız. Her türlü ayartıya açık. Tesir altında kalabilmemiz bir bakıma ne iyi. Fakat kötü de. Etkinin nüfuz alanıyız. Etkinin çöplüğü... Bağıran...
Her sese kulak asmadayız…
Zayıfız. Her türlü ayartıya açık. Tesir altında kalabilmemiz bir bakıma ne iyi. Fakat kötü de. Etkinin nüfuz alanıyız. Etkinin çöplüğü... Bağıran herkese, güya yol gösteren herkese dikkat kesiliyoruz. Her tabelayı kendimize asıldı sanıyoruz. Öğüde, hocaya, hacıya, vaize, propogandaya, konferansa, anlatıya didaktik diye soğuk baksak ta kaçtığımız bir başka yerde en ufak bir çağrıdan, bir sözden, bir sesten etkileniyoruz. Etkilenmekten özgürleşemiyoruz.
Tam solumuzda bütün etkilere açılmış vaziyette beklemedeyiz. Uçsuz bucaksız bir uzayın kara parçası, kendi iç aleminin kralı, ruhumuzun başı, başkenti kalbimizin. Aç bi’l aç. Doyumsuz. Tatmini zor bir alemimizin; kalbimizin içinde etkilenmek için beklemede...
İletişimin ve etkileşimin had safhada olduğu çağda sadece etkiye maruz olmayı seçiyorsak, bu daha üst bir etkilenmeyi yaşamamış olmamızla açıklanabilir. O kadar etkilenmelerin yanında "Hakiki Söz" bize tesir etmiyor. Ona sıra geldiğinde, birden bire geri zekalıymış gibi, aklımız kıtmış ve hep kıt kalmalıymış gibi, “anlayamıyor” oluyoruz! O bizden çok yüksek olmuş oluyor! Kavl i Sakil ağır geliyor. Herkesin yap ve yapmasına katlanıyorken bir tek İlahi "yap, yapmalar" özgürlüğümüzü kısıtlayan yegane kurallarmışcasına keyfimizi kaçırıyor...
Akıl, toynaklarını sağlam bilgiye şöyle güvene güvene basmıyor. Yürümüyor şöyle ahenkle düş yolunda...Her dedikoduya kolayca inanıyorken, “La raybe fih” güvenine sokulamıyoruz…
Kalp şaşırmıyor, heyecanı çırpmıyor kanadıyla, cezbeye uçmuyor. Etkileyen olmaya gücümüz yok. Rüzgarsızız. Etkilemeye hiç yok.