Sen seçemezsin, kalbin seçer
Hani bilir ya anneler. Misafirlik boyunca birbirine anne eteklerinin ardından bakan çocuklar misafirliğin bitmesine yarım saat bile değil, on beş dakika kala buzların ancak erimesiyle beraber ısınırlar. Oynamaya başlarlar. Tam evcilik...
Hani bilir ya anneler. Misafirlik boyunca birbirine anne eteklerinin ardından bakan çocuklar misafirliğin bitmesine yarım saat bile değil, on beş dakika kala buzların ancak erimesiyle beraber ısınırlar. Oynamaya başlarlar. Tam evcilik kurulmuştur ki misafirlik süresi biter. Her iki, üç, beşi de gitmeyelim diye yalvarır, türlü şaklabanlık veya eziyet ederler. Fakat anne disiplini kaderin önemli bir parçasıdır. İtina ile ayrılınır.
Hep biraz sonradan olur böyle şeyler. Günün sonuna doğru. Ömrün de…
Sonrası özlem. Hasret desek ağır kalır. Çocuğuz henüz. Hayat hep biraz teğet geçiyor daha... Toyken, cahilken de öyle. Kader bıngıldağımız pek yumuşaktır henüz. Fakat aklımız değil, kalbimiz erdi mi tamamdır. Hayat iyiden iyiye üflenir, sokulur bize. İç organların soyut muadilleri gibi bütün vücudiyetimize adres adres, sokak kapı yerleşir.
Büyüyünce de zor seçeriz esas arkadaşlarımızı. Esas arkadaş sanıdır onun. Adı; dosttur, esas arkadaşın…
Tahammül nedir? Kadere rıza, seçmediğimiz halde bizim için seçilmiş olandan memnun olmak için artı gayretler sarf etme, açık bir memnuniyetsizlik oluncaya kadar bu samimi çabada ısrar etme filan mıdır? Eğer buysa, işte dost edinebilmek tahammülümüze hususi destek, özel yardımcı edinebilmek gibidir. Memnun olmak için çaba sarf ettiğimizdeki her yorgunluğumuzu onun yanında atarız. Çünkü dostun yanında memnun olmak için terlemeyiz. Doğrudan memnuniyet kapısıdır dost kapısı. Aşırı memnuniyetin koca avlusu… Düz kalp girersin. Kapıcı yok. Zil yok. O da ne? Kapı yok. Uzun sedir boş. Sedir adamakıllı senin. Suyun soğuk. Çayın demli. Kahven köpürmüş sana nerde kaldın diye… Böyle!
Nasıl başlar? Çok değişik besmeleleri vardır bu hayırlı sevgilerin. Fakat çoğunlukla şöyle olur: