Yerin yüzü yokken
Bir gün oldu olacak olan. Ağaç oldular ve yasaklarının ihlalini devşirdiler. “Ol”muşlardı.Böyle olgunken kendilerini sıfırlayabilme cesaretini göstermelerinde emeksizliği benimseyememe ve belki de yeni baştan...
Bir gün oldu olacak olan. Ağaç oldular ve yasaklarının ihlalini devşirdiler. “Ol”muşlardı.
Böyle olgunken kendilerini sıfırlayabilme cesaretini göstermelerinde emeksizliği benimseyememe ve belki de yeni baştan yaratılma istemleri vardı… Kim bilir yaratmaya kendi rengini atma tutkusu... Bu yüzden “öl”müşlerdi birbirlerini mezar kılarak… Geçmişlerini ve geleceklerini böyle biricik “an”a defnettiklerinde arkalarından sızım sızım güldü şeytan. Siyah bakış açılarını takıp gözlerine, katıla katıla ağladı ya da…
Erkek, ilahi sevgi ve sınırsız bağışlarla yetinemeyen bir arsız ve şımarıkken, sevgi ona aşk halinde bahşedildiğinde aklını yitirerek başından attı. Estetik en veciz giysisiyle, en özlü haliyle geldi ona. Kadın adında.
Başı göğe ermiş olan o yüksek yayla, harikalığıyla kibirlenen o cennet, arkadaşsızken “üstün” erkeği üzdüğüne darlandı, sancılandı ve aniden bir kadın “doğuruverdi” rahminden. Kadının annesi cennet olduğu için güzeldi belki de bu varlık/cık.
Çok güzeldi.
Irmak saçlı, badem dilli, bal tatlı, kaymak tenli bir varlıktı. Üstelik kılcal akıllı bir şey… Daha derin görebilen, daha sessizi duyabilen, daha dokunaklı olabilen. Yeryüzü kadar anne. Er’ine gök değer verebilen ve bu yüzden onun dik başlı olabilmesi için gönlünü alçacık tutabilen bir suskunluk, bir itaatti. G-öksüz kaldığında bile düşmeyebilmesiyle büyülüyordu onu. Nasıl vergili. Karşılıksızlığın yeryüzü temsilcisi. Bulutlar kadar şefkatli.