Yumruk ve slogan
Bunca bağırıp çağırmaya, bunca konuşmaya, yazmaya ve ağlaşmaya rağmen “Neden bir şeyler değişmiyor?” sorusu, sloganı sorgulamaya götürdü. Halbuki o meydanda, tem yumruk ve hep bir ağız...
Bunca bağırıp çağırmaya, bunca konuşmaya, yazmaya ve ağlaşmaya rağmen “Neden bir şeyler değişmiyor?” sorusu, sloganı sorgulamaya götürdü. Halbuki o meydanda, tem yumruk ve hep bir ağız bağırırken sloganlarımıza konu olan her yer aniden barışa çıkacak gibiydi…
Neden böyle? Neden hiçbir şeyi değiştirmiyor slogan?
Sloganın ilk meydanı aslında kalbimizdir. Kalp evimiz. İçimizin sloganlarını her şeyden önce orada atarız. Yankılar toplanır gelir ve anlam kaderin ezberine alınır. Daha sonra o anlamın türevlerini özel yaşamımızın orta yerinde, evlerimizde atar dururuz. Bütün meydandaki cümleler ve anlamları eşleşiyorsa ne âlâ. Eşleşmiyorsa ikisinden birinde, üçünden birinde, birinden birinde yalancıyız. Yalancının tekiyiz. Yalancının çoku…
Asıl eylem meydanı; kendi hayatımızdan başka bir yer değildir. Benliğimiz, evimiz barkımız, sokağımız, caddemiz. Şehrimiz o cümleye boyanıyorsa ne âlâ. Ona hayatımızın özel meydanlarında, tek başınayken de sahip çıkıyorsak; gereği neyse uğrunda terliyorsak, duş alıyorsak ve uzanıyorsak yorgun argın onun yüzünden…O bizim özleştiğimiz zikrimizdir. Özgün virdimiz.
Bir slogan, evvelinde çilesi, emeği çekilmiş, yaşanmış ve tırmanılmakta olan bir fikrin o an duraksanan, zirvesindeki son cümle ise; yalan değildir.
Sosyal hayata çıktığımızda ise; derinden bir kederle sarsıldığımız veya tam tersi büyük sevinçlerle coştuğumuz olaylar nedeniyle bir araya gelmek, yekvücut olmak isteriz. Yaşanan duygusal yoğunluk tek bir kalbe fazla gelir ve onu kaldırabilmek için kalplerimizi birbirimize eklemek isteriz. Akıl akıla verelim isteriz. Gözlerimizi birbirine çakarak aynı anda aynı hisleri yaşadığımızı hissetmek isteriz. Birlik içinde kuşatmak, mevzumuzu… Yumruğumuza sarar havaya kaldırırız kalbimizi. Bütün varlığımızla sıkı sıkıya yukarı doğru sallanan o yumruktayızdır artık.