İkinci yüzyılın Türk nesline
Diyanet’te görev yaptığım yıllarda ve sonrasında pek çok ülke gezdim. İlk yurt dışına çıkışım seksenlerin sonlarındaki Almanya seyahatimdi. Konferans için şehirler arası yola...
Diyanet’te görev yaptığım yıllarda ve sonrasında pek çok ülke gezdim. İlk yurt dışına çıkışım seksenlerin sonlarındaki Almanya seyahatimdi. Konferans için şehirler arası yola çıktık. Araba arızalandı. Bir tamirhaneye girildi, yaptırıldı ve yola devam ettik. Farklı yerlere girmediniz, sorup-soruşturmadınız, pazarlık yapmadınız, dedim. Gerek görmeyiz; çünkü güveniriz, onların tabiriyle yazayım “kazık atmazlar” dediler. Süregelen otuz yılda dört kıtada onlarca şehirde tanıştığım insanlara hep bu soruyu sordum. Şehirler arası yolculuk esnasında, arabanız bozulursa hiç tanımadığınız tamirhaneye girip gönül rahatlığıyla arabanızı emanet eder misiniz? Bu sorunun cevabının ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle doğrudan ilişkili olduğunu gördüm. Ticarette güven ve dürüstlük gelişmişliğin hem sebebi hem sonucu. El-emin olunması gereken Müslüman topraklarda ise durum Akif’in dediği gibi: “Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir/ Müslümanlık bilmem amma, galiba göklerdedir!”
KAÇIMIZ KAÇIMIZA GÜVENİYOR?
Bizim topraklarda hadisatın nasıl işlediğini hepimiz biliyoruz. Hangi konuyu ele alırsak alalım, değişmiyor....