Liberal demokrasi ve dijital otoriterlik
Sözün özü, liberal demokrasiyi, büyük sermayenin baskısını, dijital şirketlerin tahakkümünü bütüncül bir bakış açısı ve sınıfsal bir yaklaşımla sorgulamak gerekir.
Geçen hafta ABD’de Kongre binasının Donald Trump taraftarlarınca basılmasıyla başlayan olaylar, gündemdeki yerini koruyor. Trump’ın azli yönündeki çabalar, sosyal medya şirketlerinin Trump’a koyduğu engeller, Trump’ın bu şirketlere karşı başlattığı mücadele dikkat çekiyor. Demokrasinin sınırları, sermayenin gücü, demokrasiye yönelik tehditler çokça tartışılıyor. Tartışalım...
Öncelikle belirtmekte yarar var. Liberal demokrasi; emeği değil, sermayeyi önceler. Emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin, toplumun geniş kesimlerinin değil, büyük sermaye sahiplerinin çıkarını gözetir. Sistemin egemenleri; sermayenin sınırsız özgürlüğüne, devletin sermaye adına emeği baskılamasına, sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırmasına, sosyal devleti budamasına, “liberal demokrasi” derler. Buna itiraz edenlere her türlü baskının uygulanmasına, rejimin otoriter yüzünü bu toplumsal sınıflara göstermesine, “liberal demokrasi” itiraz etmez.
İşin vahimi, sağcıların, kendilerince doğal olarak liberal demokrasiye sahip çıkarken, solda geçinen, soldan geçinen kimilerinin, kendilerine “liberal sol” (ne demekse o) demeleridir