Türk ekonomisinin iki fotoğrafı
AK Parti, iktidara "ekonomide yükselme" ve "özgürlük" talebiyle geldi. 2002'den bu yana da ekonomiyi güçlü bir koz ve seçim propagandası olarak kullandı.Dar gelirli ve orta sınıf, bu anlamda bir süre nefes alır gibi olsa da...
AK Parti, iktidara "ekonomide yükselme" ve "özgürlük" talebiyle geldi. 2002'den bu yana da ekonomiyi güçlü bir koz ve seçim propagandası olarak kullandı.
Dar gelirli ve orta sınıf, bu anlamda bir süre nefes alır gibi olsa da asıl voliyi başkaları vurmuştu. Türkiye'nin zenginleri belirli bir zümreye ait, yeni milyonerler ise mütteahhitlerdi.
Ekonomik gelişim, özellikle inşaat sektöründe kendini gösteriyordu. Bu sektörün istihdam ve birçok yan sektörü beslemesi olumlu bir dalga oluşturdu. Türkiye'nin yurt dışından düşük faizle aldığı krediler de sıcak para anlamında bu sürece olumlu katkı sağlıyordu.
Güçlü ekonomiyi ayakta tutan faktörler ise unutulmuştu. Kurumların güçlendirilmesi, adaletin tesis edilmesi ve devlet yönetiminin tarafsızlaştırılması beklenirken tam tersi bir süreç izlendi. Her seçim döneminde farklı bir kutuplaştırma, her dönem farkı bir düşman bulundu. Liyakat ortadan kaldırıldı, aynı evin insanları birbirine küser hale geldi. Ekonomi bir anda geri plana itildi. Bel bağlanan inşaat sektöründeki daralma bile anlaşılamadı.
Gelinen nokta itibariyle ekonomi kontrol edilemez halde. Türkiye'ye ekonomik savaş açtığı ilan edilen Trump ve ABD'ye yönelik mesajlar artık dile getirilmiyor. Rahip Brunson'ın serbest bırakılması ve sonrasında gelişen süreç bunun uydurma bir kriz olduğunu gösterdi.
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "ABD ile aramızı bozmak isteyenlerin planları alt üst oldu" sözleri itirafın en has haliydi.