Savaşta, galip de mağluptur aslında...
Cumhuriyet yazarı Bedri Baykam bu hafta 'Savaşta, galip de mağluptur aslında...' başlıklı yazısını köşesine taşıdı.
Bugünden uzaklaşın. Dünyaya biraz “çerçevenin” ve bugünün dışından bakın. Uzaklara gidin. Şu ana gelecekten bakın. Ama sadece yaşamınızı çekilmez kılan hükümetlerin değişmiş olabileceği, kısa metraj bir gelecekten söz etmiyorum. Orta Çağ’a ya da 1700’lere baktığımız kadar uzaktan bakın, bugüne… Bildiğiniz gibi bu aynen yaşanacak, aradan 300-500 yıl geçecek ve insanlar 2000’li yıllardaki atalarını günün iletişim ve “hafıza” gereçleri üzerinden analiz edecekler. Ve ne görecekler biliyor musunuz? Bir yandan başka gezegenlerde yeni bir kolonyal dönem başlatacak düzeyde yüksek teknoloji üretebilen, uzaya yüksek donanımda araçlar veya uydular yollayan, kök hücreden yeni organlar üretebilme devrimine ya da genetik buluş ve mucizelere kapı aralarken “yaşamı gözeten”, bilgisayar çipi ve beyin hücresi evliliğinin hemen arifesinde olan, diğer yandan akıl almaz bir ilkellikle birbirlerini her türlü tank, uçak, füze, bomba, silah, kurşun veya bıçakla öldüren, savaş teknolojileriyle insan yok etme yolunda da her ilerlemeyle gurur duyan, karşısındaki halkları/ülkeleri bu şekilde teslim almaya çalışan; acımasız, vahşi ötesi, duygusuz ve adeta sadist bir insan profili çıkar ortaya. Artık bu “insan”lar, yemek bulmak veya ailesini, evini korumak için değil, dev hırslarla sonsuz güç, itibar, toprak, para ve hatta belki ölümsüzlük peşinde koşuyor ve bu uğurda kitlesel ölümlere neden olmaktan çekinmiyor! Tersine, insanları daha hızlı öldürecek yöntemler için çekinmeden kafa patlatıyorlar!
İşte size bu şekilde kabaca özetlediğim nedenler yüzünden, uzak gelecekteki dijital ötesi uygarlıkların insanları, -şayet kendileri daha da ruhsuz ve robotlarla evlenerek evirilmiş, daha da yıkıcı ve tiksinç varlıklara dönüşmemişlerse- bize baktıklarında, bizleri İlk Çağ veya Orta Çağ insanlarından, çok daha barbar, çok daha korkunç ve utanılası görecekler! Çünkü bugünün dünyasında işgalden, savaştan, katliamdan geri durmayan insan toplulukları; artık evreni, uzayı, molekülleri, tarihi, eğitim sistemlerini, sanatı didik didik ederek, dünyanın tüm medeniyet bakiyesini -sözde- en üst düzeyde hazmederek yaşamlarına geçirmişken yapıyorlar bu katliamları. Yani ortada “Dünya düz müdür, yuvarlak mıdır?” diye birbirine giren ülkeler yok artık ya da gemilerini Afrika’ya götürüp köle avlayan insan tüccarları da yok veya yeni kıtalar fethetmek için donanmasıyla istilaya gidenler de yok… Biz daha bunları hazmedememişken, bugün yaşadıklarımızı nasıl sindireceğiz? Gerçi kızlar cinsellikten zevk almasın diye klitorislerini kesen, onları üç yaşında kara çarşafa sokup ömür boyu tek başına sokağa veya okula yollamayan her çeşit yobaz/kara cahil aramızda yaşamaya devam ediyor. Ama ortada yadsınamaz kocamaaannn bir ağır gerçek var: Çağımızda, yani 21. yüzyılda yaşanan bu savaşların günahı, suçu, rezilliği, utancı, geçen yüzyılın Dünya Savaşları’na bile en az 10 basar! Çünkü yıllarca o korkunç dönemlerin filmlerini gördük, kitaplarını okuduk, bunlardan bir ders aldık sandık… Ne gezer? Yıl 2020’lere geldi, en aydın dediğiniz insanlar, Putin’in cinayetlerine arka çıkabiliyor veya İsrail-Filistin kapışmasında işine gelen tarafın katliamlarını savunabiliyor…