Almanya ile yeni açılımda iki kör nokta
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya çıkarması, her şeyden önce Yeni Türkiye'ye yönelik Atlantik merkezli darbe ve işgal projesinin Avrupa ayağında tarihi bir kırılmaya işaret ediyor. Unutmayalım...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya çıkarması, her şeyden önce Yeni Türkiye'ye yönelik Atlantik merkezli darbe ve işgal projesinin Avrupa ayağında tarihi bir kırılmaya işaret ediyor.
Unutmayalım ki Berlin, 2013'teki Gezi kalkışmasından bu yana uluslararası konsorsiyumun devreye soktuğu 'Erdoğan'sız Türkiye senaryosunun' en etkili aparatı konumundaydı.
Bu ziyaret bir anlamda Berlin'in şer cephesini terk edişini simgeliyor.
Amerikan boyunduruğundaki 'yarı-egemen/semisovereign' bir devlet konumundaki Almanya, aslında bu zincirlerini kıracak tarihi bütün şartların oluştuğu kritik bir süreçten geçiyor.
Bundan sonra iki ülke ilişkilerinin ağırlık merkezinde reel-politiğin yer aldığı uzun vadeli bir stratejik yakınlaşma söz konusu olacak.
Bu bağlamda siyasi, ekonomik ve diplomatik yakınlaşma yanında askeri ve istihbari koordinasyonun da en üst düzeye çıkarılacağı bir aşamaya giriyoruz.
Zaten Berlin'deki resmi temaslarda Türk ve Alman yetkililerin sadece dışişlerinde değil içişleri bakanlıkları düzeyinde de kapsamlı bir eşgüdüm siyasetinin devreye gireceğine vurgu yapmaları önemliydi.
Bu anlamda görüşmelerde ayrıştırıcı konular yerine ilişkilerin normalleşmesi adına bütünleştirici başlıkların öne çıkarılması dikkat çekiciydi.
Nitekim yeni dönemde Brüksel- Ankara yerine AB'den daha bağımsız bir Berlin-Ankara dinamiği devreye giriyor.
Zira AB'nin geleceğinden çok kendi bekasına odaklanan bir Berlin stratejisivar karşımızda.
Bu yüzden de Almanya artık ABD'nin dayattığı sahte norm ve değer güdümlü bir Avrupa Birliği (AB) siyaseti yerine reel-politik merkezli daha bağımsız bir stratejiye doğru makas değiştiriyor.
ABD'den kaynaklanan baskılara karşı yeni bir 'weltpolitik' arayışındaki Almanya, bu sefer Osmanlı ile yakınlaştığı 1890'lardaki stratejiden farklı bir donanımla yüzünü Türkiye'ye dönüyor.
Daha doğrusu ağırlık merkezini Türkiye, Rusya, İran ve Çin'in oluşturduğu yeni küresel eksene yaklaşıyor Almanya.
Ayrıca ABD'nin ekonomik savaş açtığı Türkiye ile sergilediği sıcak dayanışma, Berlin'in Avrupa kıtasına sıkıştırılmış temkinli AB politikasını terk edip aktif bir küresel stratejiye geçişini (Weltpolitik) temsil ediyor.
Çünkü ABD merkezli Atlantik ittifakı ölüm döşeğinde.
Küresel blokların yeniden şekillendiği bir dönemde Alman yönetimi çok zorlu bir aşamadan geçiyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Mass daha geçen ay Handelsblatt Global'daki yazısında "Yetmiş yıllık transatlantik ilişkilerde en karanlık saatleri yaşıyoruz" demişti.
'Atlantik Brücke/Atlantik Köprüsü' adlı kuruluşun başkanı Friedrich Merz de geçenlerde konuştuğu Henry Kissinger'ın "ABD ve Alman ittifakı artık sona erdi" şeklindeki ifadesini aktarmıştı.
Ancak ABD'nin yüz çevirdiği Berlin'in havlu atması, Türkiye ile açılan yeni sayfanın geleceği için yeterli olmayacaktır.
İlişkilerin rayına oturması ve zedelenen güvenin tahkim edilmesi özellikle iki kör noktanın iyice aydınlatılmasına bağlı.
Bunlar da terör örgütleri FETÖ ile PKK dosyalarıdır.
Türkiye ile ilişkilerin gelecekteki seyri Almanya'nın bu iki kritik konuda sergileyeceği performansa bağlı.