Fırat’ın doğusundaki yeni güvenlik konsepti
Düzen ve kaos çatallaşma noktasına gelince bütün müesses tanımlar çöker ve sistem zoraki bir tercihte bulunur. Böyle bir aşamada ABD ile İsrail'in prizmasından dünyaya ve bölgemize bakanların asla ihtimal...
Düzen ve kaos çatallaşma noktasına gelince bütün müesses tanımlar çöker ve sistem zoraki bir tercihte bulunur.
Böyle bir aşamada ABD ile İsrail'in prizmasından dünyaya ve bölgemize bakanların asla ihtimal veremeyeceği destansı başarılara imza atıyor ülkemiz.
Fırat Kalkanı, Zeytindalı Harekâtı ve İdlib Mutabakatı ile Fırat'ın batısına istikrar ve huzur getiren Türkiye, başta bölge halkı olmak üzere tüm dünyanın takdirini kazandı.
Şimdi de Türkiye Fırat'ın doğusuna yönelik iki aşamalı planını devreye soktu.
28 Ekim'de start alan askeri operasyon ile Suriye'deki tiyatroda artık adım adım final sahnesine yaklaşacağız.
Dolayısıyla ABD bayrağı altında Türkiye'ye karşı savaşan terör örgütü YPG/PKK için her anlamda geri sayım başladı.
Bu yolla emperyalist odakların Suriye üzerinden ülkemizin bekasına yönelik her tür tuzak, tezgâh, oyun ve provokasyonları temelli olarak devre dışı bırakılacak.
Suriye'nin kuzeyindeki hattan Akdeniz'e ulaşması planlanan terör koridoru da engellendiğinden Fırat'ın doğusu bundan sonra adeta 'emin belde' haline gelecek.
Nitekim Türkiye'nin kararlılığını gören ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Sean Robertson hemen arabulucu rolüne soyundu.
Terör örgütü YPG/PKK'yi ağır bir hezimetten korumak isteyen Pentagon, YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Orta Fırat Nehri Vadisi'ne kaydırılacağı sinyalini verdi.
Haliyle Türkiye sınırındaki Rasulayn, Tel Abyad, Ayn el Arap (Kobani) ve Kamışlı bölgelerindeki YPG militanlarının DEAŞ ile mücadele bahanesiyle Rakka, Deyrezor ve Haseke arasındaki üçgene sıkıştırılması planlanıyor.
Sahada oldukça zorlanan ve Türkiye ile doğrudan karşılaşmaktan kaçınan ABD'nin önünde başka bir seçenek de bulunmuyor.
Bu yüzden ABD için kullanışlı aptal konumundaki YPG'nin raf ömrü yakında dolacak.
Burada, Suriye'deki zaferler başta olmak üzere Türkiye'nin özellikle küresel ve bölgesel düzeyde elde ettiği bütün kazanımların ana lokomotifinin, Başkan Erdoğan'ın temellerini attığı bağımsız askeri stratejiler olduğunu unutmayalım.
Fas'tan Basra Körfezi'ne, Hazar'dan Aden'e kadar uzanan kritik bölgede yeni güç odaklarının kıyasıya mücadele verdiği bir dönemde Türkiye, bu bağımsız askeri stratejisiyle hayal dahi edilemeyenleri birer birer gerçekleştiriyor.
Milli savunma teknolojisi ile desteklenen bu çok katmanlı yeni güvenlik konsepti, son zamanlarda sadece Suriye'de değil Katar, Somali, Sudan ve Irak'ta da tarih yazıyor.
İşte hemen herkesin barış ve huzur kaynağı haline gelen Türkiye imzalı bu tarih inşası ile yeni güvenlik konsepti, Fırat'ın doğusunda da giderek küresel bir markaya dönüşecektir.