İmparatorluğun çöküşü
Perşembe günkü yazımda Tarık Buğra’nın Gençliğim Eyvah (1979) isimli romanından ve bu romanın ana kahramanı olan İhtiyar’ın kaos ortamı oluşturarak devleti yıkmak için projesini İkinci...
Perşembe günkü yazımda Tarık Buğra’nın Gençliğim Eyvah (1979) isimli romanından ve bu romanın ana kahramanı olan İhtiyar’ın kaos ortamı oluşturarak devleti yıkmak için projesini İkinci Meşrutiyet devrinden itibaren nasıl büyük bir sabırla ilmek ilmek dokuyup devlet içinde devlet kurduğundan söz etmiştim. Üniversitede, bir dersi sırasında amfide kendisine yönelttiği bir sorudan keşfettiği ve mutlaka “mankurt”lar ordusuna katmak istediği Delikanlı’yı “örümcek ağı”na düşürmek için, küçük bir kızken sokakta bulduğu ve büyük bir özenle yetiştirdiği Güliz’i kullanan İhtiyar, bu iki gencin birbirine gerçekten âşık olabileceklerini hesap edememiştir. Son derece yoksul ve bu sebeple öfkeyle dolu bir genç olan Delikanlı’nın hayatını uzaktan istediği gibi şekillendirip yönetmeye başlayan, cazip iş teklifleri almasını sağladığı gibi canı sıkılınca onu bu işlerinden bir işaretiyle kovduruveren İhtiyar için Delikanlı’yı kayıtsız şartsız teslim almak bir inat ve gurur meselesi haline gelmiştir. Delikanlı sonunda bütün bu olanların arkasında İhtiyar’ın bulunduğunu anlayacak ve onun girilmesi yasak olan Kırkıncı Oda’sını keşfedecektir. “Belki iş işten geçmemişti- belki istese elini kapının tokmağından çekebilir. Yetiştiği çevrenin ve koşullarının normal uzantısı olan yaşayışına dönebilirdi. Yapamadı ama, yapmadı? Açtı kapıyı. Onu buna iten, olağanüstü bir şeyler yapmak için çırpınan mizacı değildi. Arabasıyla, lüks dairesiyle, gazino, lokanta ve çarpıcı insanlarıyla, elde ettiği yeni yaşayış değildi. Merak da değildi; kapıyı -Sırat Köprüsü’nü düşünmeden- Güliz’e ancak bu odadan geçere ulaşabileceğine inandığı için açtı o.