Bir evlilik teklifi
Buğra Gülsoy ve Özge Özpirinçci’nin başrollerini paylaştığı “Acı Tatlı Ekşi” vasat hikayesine rağmen iyi çekilmiş bir aşk filmi.Son zamanlarda giderek artan yabancı filmlerden...
Buğra Gülsoy ve Özge Özpirinçci’nin başrollerini paylaştığı “Acı Tatlı Ekşi” vasat hikayesine rağmen iyi çekilmiş bir aşk filmi.
Son zamanlarda giderek artan yabancı filmlerden yapılan ‘yeniden çevrim’lere bir yenisi daha eklendi bu hafta. “Acı Tatlı Ekşi”, 2013 tarihli bir Güney Kore-Çin ortak yapımı olan “A Wedding Invitation”dan uyarlanmış.
Orijinal hikayedeki genç çift mutlu bir ilişki içindeyken erkek, kıza evlenme teklif eder. Ancak hiç beklemediği bir şekilde ondan red cevabı alır. Kız yurtdışında bir okul kazandığını söylemiştir. Bunun üzerine bir anlaşma yaparlar, 5 yıl sonra tekrar görüştüklerinde hâlâ bekarlarsa evleneceklerdir. Beşinci yılın sonunda kız eski sevgilisini aramaya karar verir. Buluşurlar ama sevgilisi başka bir kadınla evlilik hazırlığı içindedir! Kız bu evliliğin gerçekleşmemesi için bir şeyler yapmaya çalışır. Ama hikayenin asıl kırılma noktası bu değil (keşke bu olsaydı), benzer aşk filmlerinde çok rastladığımız daha klişe bir şeydir!
Orijinal film, bu hikayeyi komedisi daha az bir senaryoyla, daha ağırbaşlı bir tempoyla anlatmayı tercih ederken bizde senaryo aşamasından itibaren daha dinamik bir yapı tercih edilmiş –ki bu doğru bir tercih.
Başrol oyuncusu ve aynı zamanda senaryoyu uyarlayan Buğra Gülsoy hikayenin başlarındaki bu uyuşukluk halini düzeltmek için, bizde de sevilen Fransız romantik komedisi “Cesaretin Var mı Aşka?”daki (Jeux d’enfants, 2003) gibi, Duygu ve Murat arasında birbirlerinin sınırlarını zorladıkları bir ‘oyun’ yerleştirmiş. Böylelikle birbirlerine yakışan bir çift görünümünü başarıyla veren oyuncular bu sahnelerde izleyicinin ilgisini de çekmekteler. Yönetmen Andaç Haznedaroğlu da filmin tamamına yayılan bir dinamizm ve estetikle oldukça şık bir ana akım film performansı göstermiş. Ancak hikayenin komedisi bitip de melodram kısmı başladığında film büyük bir ritm bozukluğuna düşüyor. Duygu’nun izleyiciler tarafından da ortalarında rahatça anlaşılan büyük sırrının ortaya çıkışından sonra film ister istemez seyirciyi ağlatma operasyonuna dönüşüyor.
Ana akım aşk filmleri içinde benim de bir tanesinin senaryosunu yazdığım benzer temalı çok fazla aşk melodramı var. Aslında özellikle de son 10 yıl içinde artık iyice eskitildi bu tür hikayeler. Keşke Buğra Gülsoy hikayenin ilk perdesinden çok, son perdesini kafaya takıp orijinal filmle yolları orada ayırsaydı.
Bazıları ikişer kere kullanılsa da güzel müziklerle, şık görüntülerle ve dinamik bir kurguyla akan film, başarılı yönetmenliğinin yanısıra birbirlerine yakışan iki başrol oyuncusunun pozitif enerjileriyle de vasatın üzerine çıkmayı başarıyor.