17 Ağustos'un hatırlattıkları
O gece Teke Tek'e takılmıştım. Saat 03:00'ü çok az geçe bitti. Hava da sıcak, içim yanmıştı. Biraz soğuk su içip yatmaya niyetlendim. Buzdolabının açma kolunu tuttuğum an zangır zangır...
O gece Teke Tek'e takılmıştım. Saat 03:00'ü çok az geçe bitti. Hava da sıcak, içim yanmıştı. Biraz soğuk su içip yatmaya niyetlendim. Buzdolabının açma kolunu tuttuğum an zangır zangır titremeye başladım. Aklıma ilk anda elektrik çarpması geldi. Hızla elimi çektim. Sarsıntının devam ettiğini ve avizelerin sallandığını gördüm. "Deprem" diye bağırdım ve aile bireyleri yumak hâline geldik. Bir yandan da Kelime-i Şehadet getiriyorduk.
Neden sonra ceryanların kesildiğini, haberleşme imkânının kalmadığını anladık. Bizim apartman dahil çevremizdeki bütün yerleşim birimleri boşalmıştı. Boş alanlara yığılmalar oldu. En komik taraf, evimizin 2 kedisi mırıldanarak uyumayı sürdürüyordu. Hani şu Çinlilerin "depremi önceden hisseder" dediği hayvanlar. Hatta bunların daha genç olanını geçen yıl kaybettik. Veterinerlerin ifadesine göre 23 yaşını deviren nadirlerden olmuştu.
Yine hayvanlarla devam edecek olursam, neden sonra dışarı çıktığımda hergün beslediğim sokak hayvanlarının bana şaşkınlıkla baktığını söyleyebilirim.
Her şeyi değiştirdi
Arabama atlayıp gazeteye gittiğimde haber kaynaklarına kavuştum. Bu bir Marmara depremi idi. Ülke ekonomisinin yüzde 60'ı bu bölgede olduğundan yıkım sadece ölü ve yaralı bırakmadı. Sanayi de çöktü. Bir süre sonra iş başındaki hükümet de yıkıldı gitti. İktidarı oluşturan partiler de gecikmeli de olsa enkaz altında kaldılar. 7.4'lük sarsıntının peşinden gelen Düzce-Gölköy depremi olayın tamamlayıcısı oldu demek mümkün.
Şöyle geçmiş taraması yapınca bazı şeyleri çok net hatırlıyorum. Özellikle Avcılar bölgesinde bir siteden 200'ün üzerinde ceset çıkarıldı. Hepsi aynı yörenin insanları. Çoğu da akraba. Aşağıdaki kolonları kesip bir tarafını mobilya teşhir salonu, diğer tarafını otomobil galerisi yapınca faturası böylesine ağır çıkmıştı.