"6-7 Eylül Olayları"
Babamı ağlarken, bir defa gördüm. Çaresizliğine gözyaşı döküyordu. Birşey yapamamamın üzüntüsünün dışa vurumuydu bu. Nereden geldikleri belli olmayan güruh ellerindeki fırın...
Babamı ağlarken, bir defa gördüm. Çaresizliğine gözyaşı döküyordu. Birşey yapamamamın üzüntüsünün dışa vurumuydu bu. Nereden geldikleri belli olmayan güruh ellerindeki fırın odunlarıyla önlerine gelen her şeye saldırdılar. Buzdolapları balkonlardan atıldı. Gardıroplar, büfeler parça parça edildi. Ne kadar azınlık evi ve iş yeri varsa yağmalandı. Gadre uğrayanların tek özelliği Müslüman olmamalarıydı. Haliç-Fener'de Vodina ile Kiremit caddelerinin kesiştiği köşede küçük bir dükkan vardı. Toprağı bol olsun, Filip Filipandis'indi. Üst katında da otururdu. Neden sonra koruma için gönderilen askerlerden birinin elini, parçalanmış vitrinden içeri soktuğunu gördüm. Rafta unutulmuş "Hususi Kokulu" paketlerinden ikisini cebine attı. Filip, tütün ürünleri, ekmek ve gazete satardı. En önemli yanını ben biliyordum. İstiklal Harbi'nin kırmızı kurdeleli madalyasına sahipti. Başta Yunanlılar olmak üzere işgal kuvvetlerine karşı savaşmıştı. Çerçevelettiği "Sağlık Çavuşu" belgesi, nasılsa duvarda kalmıştı. Makedon kökenliydi!
...
Başka yerlerden gelip Beyoğlu, Şişli, Fener ve Balat'ı mahvedenlere bir şeyler anlatmak mümkün olmadı. Vaso, Kleanfi, Yorgo, Meri Teyze pek çok dostumuz bizim eve sığınmıştı. 4.5 katlı binanın her tarafı dolmuştu. Günlerce tahta merdivenlerde uyukladılar. Terzi Irakli Puli devamlı gözyaşı döktü. Semtin bıçkın delikanlıları birleşip bir başka bakkal Apostol Mistiloğlu'nu kurtardılar. Evi ve iş yerinin etrafına bedenlerinden duvar ördüler. Bu Rum genci gerçekten seviliyordu. Ne yazık ki onu da 1963'ten sonra İsmet İnönü'nün uygulamaları Yunanistan'a gönderdi. Aynı şekilde arkadaşımız Davut Yürek, adını David'leştirerek İsrail'e göç etti. Sonuçta azınlıklar kaçmak zorunda bırakıldılar. Okulları birer birer kapandı. Gitmemekte direnenlerin sayısı her geçen gün azaldı. Hayatta kalanların pek çoğuyla bağlantım kesilmedi. New-York'a her gittiğimde, benden istenen mevsim meyveleridir. Örneğin papaz erikleri için JF Kennedy'de ceza ödedim. Antep fıstıklı lokumları kavga ederek gümrükçülere kaptırmadım. Norayr Taşçı ile 5. Cadde'deki Rober'in "Sen ıhlamurlardan fazla aldın" dalaşına kahkahalarla tanık oldum. En çok da "çam sakızı çoban ağda" taşıtmalarına şaşırdım. Dünyanın bu konuda en iyi ürünlerinin yapıldığı ABD'ye ilkellerini soktum. "Niye istiyorsunuz bunları?" diye sorduğumda aldığım cevap ilginçti; "Bizim karılar buna alışık".