Arkadaşım Zeki Müren II
Söz verdiğim gibi bu pazarı iki büyük sanatçıya ayırdım. Yakınlarım ve okurlarım Zeki Müren'le dostluğumu iyi bilir. Hatta onun için yazdıklarımı da. Bu başlığı özellikle...
Söz verdiğim gibi bu pazarı iki büyük sanatçıya ayırdım. Yakınlarım ve okurlarım Zeki Müren'le dostluğumu iyi bilir. Hatta onun için yazdıklarımı da. Bu başlığı özellikle seçtim. Çünkü daha önce de atmıştım. İtiraf etmeliyim vefatından önceki dönemde iyi arkadaş olmuştuk. Önüne gelenden kazık yediği için, herkesten çekinir hâle gelmişti. Samimiyetle söylemeliyim ki binlerce kişinin etrafında pervane olduğu SanatGüneşi'nin gerçek dostları bir elin parmaklarını geçmiyordu.
Bunların başında Selami Şahin gelmekteydi. Sadece güfte ve besteleriyle değil "yakınlığıyla" da Zeki Müren'e kol kanattı. Onu gerçekten sevenlerden biri de, dönemin Valentino adlı gece kulübünün işletmecisi Cavit Kılıç'tı. Bu Dadaş, Müren için kul köle olurdu. Sıraselviler'deki iki katlı mekanın şömineli bölümünde baş köşeyi her zaman onun için ayırırdı. Gelse de gelmese de bu yer hep rezerveydi. Bir de evlat gibi sevilen genç fotoroman oyuncusu Şenol Öztürk vardı.
Benim durumum çok farklıydı. İnanır mısınız, bir gün görmese telefon ederdi. En önemli sebebi ise beni koruyucu kabul etmesiydi. Ne zaman başı derde girse ya da birileri musallat olsa hemen bana baş vururdu. Ben de elimden gelen yardımı yapardım.
İthal içkilerin yasak olduğu dönemde 12 yıllık viskilerini hep ben temin ettim. Görevle her yurt dışına çıkışımın dönüşlerinde bunları getirirdim. Havalimanındaki tanıdıklarımdan da rica ederdim.
"Bekliyorum"
Güneş gazetesinin hazırlık döneminde ben de vardım. TRT'de dönen reklamlarda da epey yer aldım. Haber Merkezi Müdürü olarak konuşuyordum. Bu kuşakta iç spikerin final cümlesi şöyleydi;