Doğruları yakalamak
Taha Akyol'u Yankı Dergisi yıllarında tanıdım. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası Ankara temsilcimiz oldu. Mamak mezaliminin izlerini taşıyordu. Bir-iki hafta geçmeden kumaşının kalitesini anladım. "Bu kadar vatan sevgisiyle dolu"...
Taha Akyol'u Yankı Dergisi yıllarında tanıdım. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası Ankara temsilcimiz oldu. Mamak mezaliminin izlerini taşıyordu. Bir-iki hafta geçmeden kumaşının kalitesini anladım. "Bu kadar vatan sevgisiyle dolu" insanın eli silahlı militan solcularla aynı muameleyi görmesini hâlâ çözmüş değilim. Başarısı ile Tercüman'ın Genel Yayın Müdürlüğü'ne geldi. Önüne çıkan imkânları elinin tersiyle itti. Kimlerin nasıl köşe döndüğünü bilen biri olarak bu tutumunu unutmam mümkün değil. İş takibinden, kredi komisyonculuğundan milyon dolarlar sahibi olan bir sözde gazeteci, yıllar sonra bana aynen şunları söyledi; "Burhancığım, sen hep abiye, babaya güvendin. Ben ise buna". Aynı anda iki parmağını birbirine sürterek para işareti yaptı. Akyol ise Tercüman'ı kurtarabilmek amacıyla her türlü fedakârlığı yaptı. Gerektiğinde reklam müdürü gibi hizmet etti. Hiçbir zaman parmaklarını birbirine sürtmedi. Japon Dodge'unu alıp bunu da beğenmeyenleri yaşadık. Jaguar'a terfi ettiler. Bunları halen gazete ve ekran köşelerinde görmektesiniz. "Köşe oğlu köşe" pozisyonda yaşıyorlar. Yeni kurulacak yayının sorumluluğu ve transfer bütçesi ellerine teslim edildiğinde sadece kendilerine çalıştılar. İthalatçıya "her vidadan komisyonumu alırım" lafını söyleyenlere tanık oldum. Daha neler neler. Bunları yaşadıktan sonra Taha Akyol gözümde iyice yüceldi.
Temeline indi
Eğrisi Doğrusu'nda Akyol'un konuğu bir psikiyatristti; Prof. Dr. Tarık Yılmaz. Konunun uzmanı. Belki de Türkiye'nin en iyilerinden. Ancak "FETÖ nasıl kandırdı?" şeklindeki soruya Akyol'un hazırlığına şapka çıkardık. Basketbolcu Enes Kanter'in "Hocaefendinin yoluna, anam babam ve kardeşlerim feda olsun" diyen açıklamasının yorumlanmasıyla başlandı. Akyol'un Hitler'den Stalin'e örneklerle Yılmaz'ın önüne yuvarladığı paslar mükemmel ötesiydi. Dünyanın en önemli fizikçilerinin, generallerin ilkokul mezunu Avusturyalı bir onbaşıya nasıl biat ettikleri işlendi. Tam bu noktada Prof. Dr. Toktamış Ateş'i hatırladık. Hayatı Atatürkçülük üstüne kurulu öğretim üyesinin Fetullah Gülen'in elini nasıl öptüğünü unutmak mümkün mü?