Esas sorun başta!
Bu yazıyı Rusya maçı başlamadan kaleme aldığımı belirteyim. Fatih Terim, basın toplantısında önce kaptan oldu. Fırtınada bile hiçbir tayfasını denize atmamakla -bu işi yapanı...
Bu yazıyı Rusya maçı başlamadan kaleme aldığımı belirteyim. Fatih Terim, basın toplantısında önce kaptan oldu. Fırtınada bile hiçbir tayfasını denize atmamakla -bu işi yapanı hatırlamıyorum- övündü. Anlaşılan kadro dışı bıraktıklarını filikaya bindirip kaderine terk etmiş. Bilal Meşe'nin "Yağcılar'da inecek var" sorularıyla biraz yumuşadı. Ne zaman ki Mehmet Demirkol'un nokta atışları başladı ne cevap vereceğini şaşırdı. "Sert mi yapayım yoksa yumuşak mı" ikilemi arasında kaldı. Demirkol'un "Şu söylediklerinizi, başka bir teknik direktörden duysanız tatmin olur muydunuz?" sorusuyla yüzündeki bilindik mimikler çoğaldı. Tartışmanın ağırlık merkezini kuşkusuz Arda Turan teşkil etti. En can alıcı vurgu "oynamıyorken çağırıyorsun, şimdi form tutmuşken çağırmıyorsun" üstüneydi....Toplantının gösterimi için "televizyonculuk rezaleti" diyebilirim. "Kamera sayısı, katılımcıdan fazla" tespiti yapıp masadaki üç kişiyi ekrana taşıyorsunuz. Anlaşılan Federasyon'un konuyla ilgili birimi "güneş turizmi"nde eriyip gitmişti. Türk futbolunun küçük dağları ben yarattım havasındaki çalıştırıcısına CEO'luk yaramadı. Fransa'dan dönerken "Oraya gitmek önemliydi" diyebiliyorsa "tükenmişlik sendromu"na tutulmuş demektir. Fatih Hocanın "Niçin Rusya'yla oynuyorsunuz?" sorusuna verdiği cevap ilginçti; "Onlarla Antalya'da oynama kararını özellikle verdik". Dikkat edin lütfedip "verdim" demedi. Barış güvercini olmak fena fikir değildi. 2018 Dünya Kupası'nın elemelerinde ne yapacağımızı merak eden tek kişi Çinli bir gazeteci oldu. Terim dönüp dolaşıp aynı cümleyi kullandı; "Hata, Türk halkına benim üzerimden yapıldı". Bu yorumuna sadece demagoji diyorum