Kılıçdaroğlu'nun rakibi artık Demirören!
UEFA'daki oylamadan önce herkes umutluydu. Sadece iki olumsuz yoruma tanık oldum. İlki, kan bağım olan birinden geldi; "Raporu okudum. Hazırlanan 20 kriterden sadece ikisi lehimize. 18'i Almanya'dan yana. Bu durumda bize vermezler". Diğerini NTV'de izledim. Murat...
UEFA'daki oylamadan önce herkes umutluydu. Sadece iki olumsuz yoruma tanık oldum. İlki, kan bağım olan birinden geldi; "Raporu okudum. Hazırlanan 20 kriterden sadece ikisi lehimize. 18'i Almanya'dan yana. Bu durumda bize vermezler". Diğerini NTV'de izledim. Murat Kosova "Bize üç oy çıkar"derken, Rıdvan Dilmen "Sadece raporun altına Almanya'ya verdik diye yazmamışlar" şeklinde konuştu.
Hemen hemen tüm ekranlar ise aynı görüşte birleşmişlerdi; "Bu sefer tamam". Yazılı ve görsel medyamızın yarattığı hava kamuoyunu her zamankinden fazla ümitlendirmişti. Hatta Futbol Federasyonu'muzun başkan ve üyeleri yüzlerinde gülücüklerle uçağa bindiler. Zaferden fazlaca emin olanlar eşlerini de yanlarına almışlardı.
Sonuç açıklandıktan sonra öyle bir sahne izledik ki içimi acıttı. Bizim heyet Nyon'daki UEFA merkezini terk ederken, yürüyen merdivende Almanlar gözüküyordu. Buna "sevinç ve hüznün birlikte görüntüsü" demek mümkün.
İğrenç hareket
Beni en fazla yaralayan sahne kararın bildirildiği an Alman Futbol Federasyonu Başkanı'nın yaptığı "kol hareketi" oldu. "Ne de olsa Mesut Özil'i linç edenlerin, İlkay Gündoğan'ın arabasını parçalayanların lideri" dedim. Yine Almanların tanıtım filmindeki bir bölümü hatırladım. Hava yollarının ismini Lufthansa'dan FANHANSA'ya çevirmişlerdi. Futbol fanlarını çağrıştırma bahanesiyle, reklamlarını yapmayı unutmamışlardı.
Bizim hazırladığımız tanıtım, bir sahnesi hariç mükemmeldi. Sadece "Etçi Nusret'in orada ne işi vardı?" Birileri çıkıp "Şimdi de tuzla bakalım, kokmasın" dese haksız mı olur?