‘Batı ittifakı’ mı dediniz?
Beş yıldır Batı medyası sık sık Türkiye "tartışması" yapıyor. Gerilim konuları ne olursa olsun, tartışmanın ana fikri "Erdoğan'ın otoriter yönetimindeki Türkiye'nin Batı'dan kopması"...
Beş yıldır Batı medyası sık sık Türkiye "tartışması" yapıyor. Gerilim konuları ne olursa olsun, tartışmanın ana fikri "Erdoğan'ın otoriter yönetimindeki Türkiye'nin Batı'dan kopması" şeklinde açıklanıyor. Gezi olayları ile yaygınlaşan bu tartışma Türkiye'nin 15 Temmuz darbesi ile mücadele uygulamaları netleştikçe "saldırgan" bir forma büründü. Türkiye'nin terörle mücadelesine destek verilmemesi Avrupa başkentleri ile ilişkilerdeki gerilimi de dip noktasına taşıdı. 16 Nisan referandumu sırasındaki polemikler bu durumun somut göstergeleriydi.
Şimdilerde Başkan Trump'ın Pastör Brunson'u bahane ederek Türkiye'yi hedef almasıyla Washington'da da "Ankara'nın yeri ve değeri" üzerine bir tartışma yürütülüyor.
ABD'nin Ortadoğu politikasında Türkiye'nin "vazgeçilmez ortaklığını" vurgulayanlar olsa da sesleri daha kısık çıkıyor.
Erdoğan karşıtlığını meslek edinen çevreler ise yüksek sesle "stratejik ortaklığın bitişi" üzerine güzellemeler yapıyor. Washington ve Ankara'nın "ortak düşman" tanımı olmadığından hareketle "önceliklerin farklılaştığı" ve "artık Türkiye'nin bir müttefik olmadığı" iddia ediliyor. Dahası, bu yeni durum Türkiye'nin "Batı ittifakının bir parçası olmaktan çıkışı" olarak resmediliyor.
Sözgelimi R. N. Haass Türkiye'nin hem "liberal demokrasiden vazgeçtiğini" hem de "dış politika" yönelimiyle "Batı'nın parçası" olmaktan çıktığını savunuyor. Ve ABD ve AB'ye Türkiye ile olan güvenlik ilişkilerini azaltmalarını (İncirlik, F-35 vs.) öneriyor. Dahası, Haass Washington ve Brüksel'den "Erdoğan dönemi bitene kadar beklemelerini ve sonra yeni yönetimle büyük bir pazarlık yapmalarını" istiyor. Haass'a sorarsanız bu durum "Batı'nın uyanması gereken yeni gerçeklik." Trump sonrası dönemde hâlâ bütünleşik