CHP’nin yeni “korku” siyaseti
16 Nisan referandum kampanyası "korkular" ile "gelecek vaatlerine" hitap etme sarkacına girdi. Her iki cephe de bir yandan karşı tarafın tabanına ulaşmak için kapsayıcı bir dil kullanıyor, öte yandan ise kendi tabanını...
16 Nisan referandum kampanyası "korkular" ile "gelecek vaatlerine" hitap etme sarkacına girdi. Her iki cephe de bir yandan karşı tarafın tabanına ulaşmak için kapsayıcı bir dil kullanıyor, öte yandan ise kendi tabanını konsolide etmek için korkulara sesleniyor.
Kampanya ilk başta sert bir kutuplaşma söylemi (teröre destek/ bölünme) ile başladı.
Daha sonra ise CHP'nin doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef almamayı seçmesiyle gerilim düştü.
Daha mikro polemikler etrafında cereyan eden bir tür soğuk kutuplaşmaya dönüştü.
Tartışmanın odağı referandumun ne kadar "tarihi önemde" olduğu iken ilginç şekilde ağır suçlamalara şahit olmuyoruz.
***
Evet ve hayır oyları birbirine yakın olmasına rağmen gerilimin düşük seyretmesi ne anlama geliyor? Demokratik bir olgunluk mu yoksa taktikler savaşı mı?
Kuşkusuz ikincisi. Bu kadar kritik bir referandumun tansiyonunun 16 Nisan gününe kadar düşük seyretmesini beklememeliyiz.
Son kapışmadan önce iki cephe de "karşı tarafın korkularını teskin etmeye" çalışıyor.
Bunun için tabanına korku vermeye devam ederken dışarıya sakinleştirici bir dil kullanıyor.
Karşı tarafın tercihi noktasındaki şüpheleri artırmaya çabalıyor. Buna korku siyasetinin yeni formu demek mümkün.
Bahsettiğim yeni korku siyasetinde hayır cephesinin bir adım önde olduğu kanaatindeyim.
***
CHP liderliğindeki hayır cephesinin seçmeni endişelendirmek için başvurduğu temalar rejim değişikliği, olağanüstü halin kalıcı hale gelmesi ve bölünme. Bu temaların altında açıktan seslendirilmeyen daha büyük bir korku yatıyor.
Batı medyasında pazarlanan ve referandumda evet çıkması halinde daha da köpürtülecek olan o iddia aslında çok basit: