Kapıyı Erdoğan’a kapattırmak!

Almanya, 24 Eylül'de genel seçime giderken kampanyanın sıcak gündemi "Türkiye politikası." Pazar günü Şansölye Merkel ve SPD Genel Başkanı Schulz canlı yayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı "kim...

Almanya, 24 Eylül'de genel seçime giderken kampanyanın sıcak gündemi "Türkiye politikası." Pazar günü Şansölye Merkel ve SPD Genel Başkanı Schulz canlı yayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı "kim daha aciz değil?" tartışması yaptı. Vardıkları ortak nokta Türkiye ile Gümrük Birliği'nin güncellenmemesi, yardım ve kredilerin kesilmesi, daha sert seyahat uyarısı ve AB üyeliği müzakerelerinin geleceğinin yeniden ele alınması.
Schulz, şansölye olması durumunda hem mülteci anlaşmasını iptal edeceğini hem de müzakereleri keseceğini söylerken Merkel, mülteci anlaşmasını savundu. Ancak O da seçimlerden sonra müzakerelerin sona erdirilmesini AB üyelerinin gündemine getireceğini söyledi.

***

Şurası açık ki, Merkel, Schulz'dan daha stratejik davranıyor. Türkiye'nin AB üyeliğine hep karşı çıkmış, yerine imtiyazlı ortaklığı önermiş bir siyasetçi olmasına rağmen Alman devletinin çıkarlarını gözeterek mülteci anlaşmasına sahip çıkıyor. Tam üyelik görüşmelerinin kaderi için de AB düzlemine işaret ediyor. 2005'te tam üyelik müzakerelerinin başlamasında önemli rol üstlenen SPD'li G. Schröder'in halefi olarak Schulz ise daha sert pozisyon alıyor.
Yine de birleştikleri bir kritik husus bulunuyor: Erdoğan'ı "bahane" kılarak Türkiye politikasını kapsamlı bir değişikliğe taşımak. Ancak bu arada "Türkiye halkı" ile "kırmızı çizgileri aşan Erdoğan'ı" ayrıştırarak kapıyı tümüyle kapatmadıkları izlenimini vermek.
Schulz, 16 Nisan referandum sonuçlarını yorumlarken "Erdoğan, Türkiye değil" demişti. Hatta Nisan 2016'da Avrupa Parlamentosu başkanıyken "muhatabımız Hükümet, Erdoğan değil" çıkışını yapmıştı. Merkel ise "Erdoğan'ı desteklemeyen ve bizden beklentileri olan yüzde 50'lik kesim" var diyor.

***

"Diyaloğu sürdürmekten yana olduğunu" belirten Merkel'in bir cümlesi dikkatimi çekti: "Kapıyı kapatan biz mi olacağız, yoksa Türkiye mi olacak, bunu göreceğiz." Bu ifade 24 Eylül'deki seçimlerden sonra da Türkiye- Almanya geriliminin süreceğini gösteriyor. İki yıldır yaşanan gerilimde AB'nin Türkiye politikasının patronunun Almanya olduğu aşikâr. Ve Türkiye'ye tam üyelik kapısının kapalı olduğunu Güney Kıbrıs ya da herhangi bir AB üyesinin vetosu ile göstermeye ihtiyaç yok artık. Geçmişte sol örgütlerin şimdi FETÖ ve PKK'nın sığınağı haline gelen Almanya'nın Türkiye ile gerilimi, ekonomik çıkarların ortaklığı bir yana, yapısal bir hal almaya başladı. Bu gerilimin Türkiye'nin 2019 seçimlerine giderken Erdoğan'a yönelik söylemler üzerinden bir sinir harbine dönüşmesi riski ortada.

***

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum 20 Mayıs 2024 | 673 Okunma Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? 17 Mayıs 2024 | 1.414 Okunma Değişim ama nasıl? 14 Mayıs 2024 | 569 Okunma Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? 11 Mayıs 2024 | 123 Okunma CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? 10 Mayıs 2024 | 303 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar