Kürt annelerin feryadı neden duyulmalı?
Hacire ananın başlattığı "oğlumu verin" oturma eylemi HDP Diyarbakır il başkanlığına kepenk kapattırdı. İlginç olan kepenklerin değil, kamuoyunu şekillendiren seçkinlerin vicdanlarının...
Hacire ananın başlattığı "oğlumu verin" oturma eylemi HDP Diyarbakır il başkanlığına kepenk kapattırdı. İlginç olan kepenklerin değil, kamuoyunu şekillendiren seçkinlerin vicdanlarının kapalı olması. Halbuki evladı dağa kaçırılan anne ve babaların katıldığı bu eylemleri desteklemek öncelikle insani sonra da vatandaşlık görevimiz. Teröre kurban veri- lenlerin öbür yakadaki dramatik hikayesine nasıl sessiz kalabiliriz?
Bu feryadı duymazdan gelenler güncel siyaset uğruna vicdanlarını karartmış olmuyorlar mı?
Kürt annelerin eylemi, kulakları tıkalı muhalefete çok sayıda ders veriyor. Öncelikle bu çağrı terörle arasına mesafe koyamayan HDP üzerinde kurulması gerekli "demokratik baskıya" çok güzel bir örnek oldu. PKK ile iltisaklı örgütlenmeye müsaade edilmemesinin bölgedeki insanımızı rahatlattığı netleşti. Ve aslında HDP elitinin temsil iddiasındaki Kürtlere ne kadar yabancı olduğunu da gösterdi. Kürt anaların seslendirdiği "Bizim çocuklar dağda, onlarınki kolejde" ve "Batsın Kürdistan davanız" cümleleri HDP'nin hem ideolojik hem de sınıfsal olarak düşüşünün belirtileridir. Kürt annelerinin destansı gayretine siyaset kurumu destek vermeli. Terörün kamuoyunda mahkum edilmesi için HDP üzerindeki bu tür baskılar yoğunlaştırılmalı. Posta gazetesi köşe yazarı Oral Çalışlar ile Çarşamba akşamı HDP üzerine NTV'deki sohbetimiz yarım kalmıştı. Çalışlar, dün köşesinde etnik sorunun çözümü için "ilk ve temel adımının teröre başvuran silahlı güçlerin silahsızlandırılması olduğunu" yazdı.Başarılı örnekler olarak da İrlanda, İspanya, Kolombiya, Güney Afrika'yı verdi. HDP'nin "PKK-HDP ilişkisi" üzerinden sıkıştırılmasını "eski güvenlikçi anlayışı yeniden devletin merkezine taşınması" olarak niteledi. HDP'yi, "sorunun şiddetten arınması", yani PKK'nın silah bırakması için "bir imkan" olarak gördüğünü yazdı.Bu görüşe üç nedenle katılmıyorum.
İlk, iki çözüm süreci (2009 ve 2013) gösterdi ki HDP, Kandil'den kendisini ayrıştıramıyor. Hendek kazma emrine boyun eğiyor, eğer gönüllü değilseler tabii.. Dağda silahı elinde tutan şehirde siyaset yapan üzerinde tahakküm kuruyor.
Zaten PKK, diğer Kürt milliyetçi grupları da şiddetle susturmuş bir terör örgütü.Suriye ve Irak'taki iç savaş şartları bu haliyle kaldığı sürece HDP, PKK üzerinde hiçbir etkide bulunamaz. Tersi ise hep geçerlidir.
Uygun ortam geldiğinde yeniden içeride teröre başlamak için zaman kazanır. Suriye ve Irak'taki varlığını Kürt ve Arap gençlerini zorla örgüte katma yönünde devam ettirir. Üçüncüsü, dünyadaki başarılı örneklerin hiçbirisi PKK'nın bugünkü bölgesel konumu ile benzer durumda değil. IRA ve ETA dışarıdan destek alabilme imkanı sıfırlandığında şiddete son verdi. Bu sebeplerle HDP üzerindeki baskı azaltılmamalı, aksine iktidar ve muhalefetiyle "demokratikleştirici bir amaç" olarak yoğunlaştırılmalı. Kayyum atamalarını karşı çıkarken Kürt annelerin feryadını duymayan CHP ve diğer muhalefet çevreleri terörle mücadeleye olumsuz etkide bulunuyor. Annelerin yerden göğe haklı feryadına kulak vermek terörü kamuoyu yolu ile mahkum etmek olacaktır.
Kaldı ki, terör örgütü silahları sadece diyalogla bırakmaz. Önce güç ile yenilir, kamuoyunda mahkum edilir, sonra mecburen masaya oturtulur. Türkiye'de Kürtlerin milliyetçi talepleri için siyaset yapanlar üzerindeki HDP-PKK tahakkümü kırılmadıkça çözümün yolu açılamaz.