Yeni kabinenin 2019 gündemi
Altmış beşinci Hükümet'te beklenen "kan tazelemesi" yapıldı. Kabineye altı yeni isim girerken beş bakanın görev yeri değişti. AK Parti hükümetlerindeki önceki değişiklikler gibi bu defa da bölge, il...
Altmış beşinci Hükümet'te beklenen "kan tazelemesi" yapıldı. Kabineye altı yeni isim girerken beş bakanın görev yeri değişti. AK Parti hükümetlerindeki önceki değişiklikler gibi bu defa da bölge, il, teşkilat dengeleri ve performans gözetildi.
Bu yenilenme "parlamenter sistemin son kabinesi" ya da teknokratların öne çıktığı "başkanlık kabinesinin bir provası" şeklinde yorumlandı.
Kanaatimce söz konusu revizyon parlamenter sistemin getirdiği parametrelerde ancak 2019'un siyasi gündemine göre yapıldı.
Ekonomide, uluslararası piyasalara yapısal reformların mevcut yönetimle yapılacağı yönünde bir mesaj verilirken iç politika, enerji ve dış politika alanlarında da sürekliliğin altı çizildi.
OHAL'in koordinasyonu, FETÖ ile mücadeleye devam ve cumhurbaşkanlığı sistemine uyum yasaları da yeni kabinenin öncelikleri arasında görünüyor. Yeni isimlerin AK Parti tabanına daha aktif şekilde ulaşma kaygısını da yansıttığı söylenebilir.
Toplamda, kabine revizyonunun "mücadele ve reform" ikilisini sürdürme amacına yönelik olduğu anlaşılıyor. Yenilenen kabinenin kompozisyonu kadar önemli olan bir husus da gündeminin ne olacağı. Türkiye'yi 2019'daki kritik üç seçime taşıyacak kabineyi bekleyen meydan okumalara bakmakta fayda var.
AK Parti iktidarının on beş yılına, özellikle son dört yılına baktığımda aklıma gelen ilk şey Türkiye'yi yönetmenin bundan sonra hiçbir zaman kolay olmayacağıdır.
Elbette, coğrafi ve stratejik konumu sebebiyle bu ülkeyi yönetmenin her zaman zor olduğu söylenebilir. Ve II. Abdülhamid'den bu yana tarihi örneklerle bu argüman ispatlanabilir.
Ancak AK Parti'nin Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası sistemde aktör olarak yerini yeniden tanımlamasıyla birlikte bu zorluğun yeni bir aşamaya geçtiği kanaatindeyim.
Bu yeni tanımlama Arap isyanları sonrası oluşan bölgesel kaosta yeni meydan okumalarla sürekli sınanmakta.
Türkiye, dış politikada geriye dönüşün mümkün olmadığı bir aktivizmle yürümek durumunda. İç politikanın da bu yeni tanımlamaya uygun bir türbülans ve reformdan geçtiğini söyleyebiliriz.