Amaç AKP’deki 17 Aralık öncesi cemaatçileri kurtarmak
AMAÇ AKP'DEKİ 17 ARALIK ÖNCESİ CEMAATÇİLERİ KURTARMAK Fethullah Gülen cemaatinin başarısız dinci faşist darbe girişiminden sonra devletin her kademesinde büyük bir tasfiye ve temizlik yapılıyor ama AKP'nin...
AMAÇ AKP'DEKİ 17 ARALIK ÖNCESİ CEMAATÇİLERİ KURTARMAK
Fethullah Gülen cemaatinin başarısız dinci faşist darbe girişiminden sonra devletin her kademesinde büyük bir tasfiye ve temizlik yapılıyor ama AKP'nin mevcut yönetim kadroları henüz sıkıntılı.
Çünkü ne kadar temizlik yapılırsa yapılsın, konunun siyasi ayağı buna dahil edilmediği sürece kalıcı sonuç almak mümkün değil.
Siyasi ayak deyince akla elbette önce iktidar partisi geliyor.
Eğer cemaat devlet içinde bu kadar yaygınlaşabildi ve en etkili yerlere gelip operasyon yapabilme yeteneğine kavuştuysa bundaki bir numaralı suçlu bizzat AKP iktidarıdır.
Cemaat elbette daha önceki iktidarlar döneminde de devlete sızmayı başarmıştı ama asıl öldürücü darbeyi yapacak gücüne Erdoğan hükümetleriyle ulaştı.
Erdoğan son iki yılını cemaati partisinden ve devletten temizlemek için büyük çaba harcıyor.
Bu konuda yalnız kaldığını da söylüyor.
Bu çok normal.
Çünkü Erdoğan iktidarın başı olarak “kandırıldığını” söyleyerek işin içinden sıyrılmayı başarabilir.
Buna karşı partisinin diğer yönetim kademelerinde olanların da aynı yöntemle “kandırıldık” diyerek aklanmaları o kadar kolay değil.
Herkes kiminle ne yaptığını, hangi cemaatçileri etkili noktalara getirdiğini, bunu yaparken karşılıklı nasıl bir alışveriş olduğunu, aradaki akçalı işleri biliyor.
Eğer arkalarında bir güç olmazsa bugünkü ve eski başbakanlardan bütün bakanlara, milletvekillerine, partinin ülke çapındaki yönetim kademesine hiç kimse yakasını kurtaramaz.
İşte Erdoğan dünkü konuşmasıyla, 17 Aralık'tan sonra cemaatle iş yapmayan bütün kadrosuna bu desteği sağladığını ilan etti.
Erdoğan konuşmasında artık sadece “kandırıldık” bahanesinin arkasına sığınmıyor ve hem kendisini hem de bütün ekibini korumaya alıyor.
Erdoğan'ın şu sözlerini bu açıdan okumak gerek;
“Biz de bu yapıya iyi niyetle destek olduk. Şahsen ben de katılmadığım pek çok yönleri olmasına rağmen asgari müştereklerde buluştuğumuz zannıyla her kesim gibi bunlara yardımcı oldum.
Yurt için ve yurtdışındaki eğitim ve yardım faaliyetleri çerçevesinde ve hatta Allah dedikleri için müsamaha gösterdik.
Dedik ki bir ortak yanımız vardı. Aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapının bambaşka niyetlerin, sinsi planların örtüsü olduğunu uzun süre görmedik.
Her şeye rağmen, bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökmemiş olmanın üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin.
Hamdolsun bu sıkıntıyı defettik. 15 Temmuz gecesi ne kadar kara başlamışsa sabahı da o derece aydınlık başlamıştır.”
Görüldüğü gibi Erdoğan kişiselleştirmeden bütün arkadaşlarını kapsayan ve “biz” diyen bir üslup kullanıyor ve en önemlisi kamuoyundan özür diliyor.
Sanıyorum cemaat operasyonunun siyasi ayağı çok yakında başlayacaktır.
Burada da öncelikle 17 Aralık'tan sonra gizli ya da açık biçimde cemaate destek olan, ilişkisini kesmeyen, yardım eden, kim olursa olsun okkanın altına gidecektir.
Diğerlerinin ise Erdoğan'ın himmetiyle paçayı kurtarması şaşırtıcı olmayacaktır.
Bİ SORALIM BAKALIM
HİLMİ ÖZKÖK'ÜN DARBEYLE İLGİLİ SÖYLEYECEK SÖZÜ YOK MU?
Ergenekon ve Balyoz davalarının “soğancı” paşası Hilmi Özkök'ü son zamanlarda gören, duyan var mı?
Kimse arayıp da “paşam, nedir bu darbe işi” falan diye sormuyor mu?
Birebir dinlediğim bir iddiayı anlatayım.
Fethullah Gülen Ergenekon olayı patladığı sırada şu anda tutuklu olan ünlü bir isme “Hilmi Paşa'nın albay olmasına bile çok şaşırmıştık, sonra general olması ve buraya kadar yükselmesi bizim için inanılmaz bir şey, bu Allah'ın lütfudur” demiş.
Bunu bana bizzat o kişi anlatmıştı zamanında.
Gerçekten Hilmi Özkök'ü çok merak ediyorum.
Ergenekon ve Balyoz'da takındığı tavır çok rahatsız edici olmuştu.
Hakkında cemaatçi olduğu yolunda söylentiler vardı.
Doğru mudur bilemem, ama hem Gülen'in kendisi hakkındaki değerlendirmesi, hem de askeri okulların Fethullah Gülen'in arka bahçesi haline gelmesi sırasında ordunun en tepesinde oturan isim olması insanın içindeki şüpheyi artırıyor.
Acaba cemaat operasyonu Hilmi Paşa'ya da uzanır mı?
Ergenekon ve Balyoz'da aşağılanan, itibarları yerle bir edilen, yıllarca zindanlarda yatırılan silah arkadaşlarının “ahı tutmuş” olabilir mi?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
SONUNDA İTALYA İŞİ BİZZAT ERDOĞAN'IN AĞZINDAN PATLADI
Şubat ayında İtalyan gazetelerinde çıkan bir haber her nedense bizim medyamızda fazla ilgi görmemişti.
17 Aralık olayından sonra birden Bologna'daki üniversitede yarım bıraktığı yüksek lisans tezini bitirme hevesine kapılan Bilal Erdoğan çoluğunu çocuğunu toplayıp İtalya'ya gitmişti.
Ancak çok geçmeden tekrar Türkiye'ye dönüş yapmıştı.
İşte o sırada İtalyan gazetelerinde Bilal Erdoğan hakkında “kara para aklama” soruşturması açıldığı yazılmıştı.
Haber bir iki gazetede ve bazı internet sitelerinde yayınlandı.
Ben de 16 Mart tarihinde Korkusuz'daki köşemin “Bi soralım bakalım” bölümünde “Bilal Erdoğan İtalya'ya tekrar gidebilecek mi?” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yazımda İtalyan basınında çıkan haberleri özetledikten sonra aldığım bazı duyumlara dayanarak bazı sorular sormuştum.
Şöyleydi sorular;
Bilal Erdoğan'la ilgili İtalya'da bir kara para soruşturması yapılıyor mu?
Bilal Erdoğan İtalya'dan acilen çıkmak için sahte Suudi pasaportu kullandı mı?
Bilal Erdoğan bundan sonra dilediği zaman başına hiçbir şey gelmeyeceğini bilerek İtalya'ya giriş yapabilir mi?
Her zaman olduğu gibi kimseden cevap gelmediği gibi medyada da hiç merak eden çıkmadı.
Ta ki Erdoğan bir İtalyan televizyonuna röportaj verirken lafı oğlu Bilal Erdoğan'a getirene kadar.
Önceki gece Erdoğan İtalyan televizyonunun yayınında oğlu Bilal Erdoğan hakkında İtalya'da açılan soruşturmaya tepki göstererek, “Benim oğlumla uğraşmayı bıraksın da İtalyan makamları kendi mafyasıyla uğraşsın” dedi.
Erdoğan oğlunun İtalya'ya gitmesi halinde “tutuklanacağını” da söyledi.
Bu şok edici açıklamaya İtalya Başbakanı Renzi anında tepki göstererek “Bu ülkede hakimler yasalara ve İtalyan anayasasına uyar, Türk cumhurbaşkanına değil. Buna hukukun üstünlüğü' denir” karşılığını verdi.
Erdoğan'ın açıklamalarından oğlu Bilal Erdoğan'ın İtalya'da kara para aklama işine girmediğini anlıyoruz.
Ancak bunu bugüne kadar hiç dile getirmeyip de İtalyan televizyonuna söylemenin ne anlama geldiğini de anlamak mümkün değil.
Çünkü böyle bir açıklamaya İtalya'dan çok ağır tepki geleceği çok bellidir.
Ayrıca iş yargıya intikal ettiğine göre eğer iddia gerçek değilse kısa sürede ortaya çıkacaktır. “Sen kendi mafyanla uğraş” sözünün hukuki anlamı olmadığı gibi İtalyanların böyle bir çıkışı anlaması da mümkün değildir.
O halde Erdoğan yine aynı yöntemi kullanıyor. Mesajı aslında İtalya'ya değil Türk kamuoyuna.
Buradan kendine bir mağduriyet çıkararak halka “Görüyorsunuz, beni devirmek için her yola başvuruyorlar, masum oğlumu bile kullanıyorlar” diyor.
Şimdi ister misiniz “demokrasi nöbeti” tutanlar İtalya'yı hedef almaya başlasın?
BUNU YAZMAK GEREK