Erdoğan iyi düşünse muhalefete güvenir
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın ruh halini anlamakta zorlanıyorum. Öfkesi ve şiddeti bir an bile durmuyor. Sürekli bağırıyor, suçluyor, beğenmediği herkese hakaretler yağdırıyor. Buna karşı...
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın ruh halini anlamakta zorlanıyorum. Öfkesi ve şiddeti bir an bile durmuyor. Sürekli bağırıyor, suçluyor, beğenmediği herkese hakaretler yağdırıyor.
Buna karşı kendisine yönelik en küçük bir eleştiriye bile tahammülü yok. Zaten o farkına varmasa bile tetikçi yazarları hemen hedef gösteriyor savcılar da harekete geçiyor.
Erdoğan nedense darbe gecesinin sadece bir yüzü ile ilgili. O da artık iflah olmaz düşman gördüğü cemaatin alçaklığı.
Dinci faşist darbeye cemaatin kalkıştığı konusunda artık kimsenin kuşkusu yok. Cemaatçiler dışında hiç kimse de darbeyi savunmuyor, bahaneler aramıyor.
Ama hepimizin zihninde sayısız soru var. Kamuoyunun da tam algılayamadığını sandığım “kontrollü darbe” tanımı, darbeyi Erdoğan’ın planladığı anlamına gelmiyor. Söylenen şu; “Darbe aslında çok önceden haber alındı. Ama içerde bastırılması halinde yeterli sonuç alınamayacağı düşüncesiyle, bu alçakların ortaya çıkmasına izin verildi ve anında tepelerine binildi. Böylelikle darbecilerin kaçabilecekleri hiçbir yer kalmadı.”
Bundan sonra eleştirilen nokta ise şu; “Darbe bu yöntemle bastırıldıktan sonra iktidarın ve özellikle Erdoğan’ın yararlanabileceği ve güçleneceği biçimde kullanıldı. OHAL sayesinde kararnameler dönemine geçildi, bu kararnamelerle devlet yapısı değiştirildi. Son hamle de başkanlık sisteminin dayatma ile getirilmesi oldu.”
Erdoğan ise bu kuşku ve eleştirileri darbeyi savunmak, FETÖ’yü desteklemek olarak değerlendiriyor anladığım kadarıyla. Ve bu düşünceler Erdoğan’ın “güven duygusunu” hayli zedelemiş besbelli. Kendisine yönelik her an bir komplo olabileceğine inanıyor ve bunun için de muhalefeti suçluyor.
Oysa bence tam tersini düşünmesi gerek. En yakınındaki asker kişiler FETÖ’cü çıktı. Koruma grubundaki 19 polis FETÖ’cülükten tutuklandı. Partiyi birlikte kurduğu bazı kader dostlarının da FETÖ saflarında olduğuna inanıyor.
Buna karşı muhalefette FETÖ’cü yok. Muhalefetten kimsenin zararı dokunamaz Erdoğan’a. Tam tersine devlet içindeki bu yuvalanmanın teşhiri için Erdoğan’ın asıl güvenmesi gereken muhalefettir. Çünkü yanındakiler FETÖ’cü olmasalar bile zamanında cemaatle çok iş yaptıkları ve hayli de para kazandıkları için cemaate karşı psikolojik eksiklik içinde olabilir. Muhalefetin böyle bir derdi yok.
Erdoğan biraz sakin düşünüp, gelişmeleri arka arkaya sıralasa, muhalefetin geçmişten bu yana söyledikleri zihninden şöyle bir geçirse inanıyorum ki daha sakinleşecek, muhalefetle daha makul, daha yapıcı ve yararlı işbirliği yapacaktır.
Kısacası Erdoğan FETÖ’yü muhalefetin içinde değil kendi yakınlarında aramalı ve icabına bakmalıdır.
Milli Birlik Günü’nde bile muhalefeti darbeci, hain, terörist gibi göstermesinin ne FETÖ ile mücadeleye ne de kendi siyasi geleceğine hiçbir katkısı olmayacaktır.
BUNU YAZMAK GEREK
Önceki gün yazdığım “Başbakan evinde otursun Kılıçdaroğlu tanka çıksın” başlıklı yazım hayli ses getirdi.
Yazının ana fikri şuydu; İktidar kendini cemaatten tamamen arındırıp kendisinden başka herkesi FETÖ’cü, darbeci hatta hain görme telaşında. Bu nedenle özellikle Cumhurbaşkanı ısrarla CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun uçakla İstanbul’a indiği anları her yerde, hatta 15 Temmuz törenlerinde bile anarak “Kaçtı, korktu, ödlek” gibi hakaretler de içeren sözlerle anlatıyor.
Oysa bizler o gece hükümet üyelerinin nerede olduklarını ne yaptıklarını bilmiyoruz, CHP lideri tanka çıkmamış olabilir ama AKP’den de tanka çıkan yoktu. Yazımda Başbakan’ın o gece İstanbul’da olduğunu anlattığını ve bir de fotoğraf paylaştığını anlatıp, bu fotoğrafın Kılıçdaroğlu fotoğrafı ile aynı olduğunu belirterek “İki görüntü aynı ama birine neden tanka çıkmadığı soruluyor” demiştim.
Yazımda “maddi” bir hata olmuş. Meğer Başbakan o geceye İstanbul Tuzla’daki evinden başlamış, sonra karayolu ile Ankara’ya doğru yola çıkmış, yolda jandarmanın silahlı saldırısına uğrayınca Çankırı üzerinden Kastamonu’ya geçip Ilgaz Tüneli’nde gecelemiş, sabaha karşı da Ankara’ya gelmiş.
Bu maddi hatamı İnternethaber sitesinin patronu Hadi Özışık görüp dün kendi sitesinde yazmış. Gerçi yazım o gecenin tamamı ile ilgili değildi, istismar edilen bir konuyu dile getirmek istemiştim ama yine de eksik bilgi verdiğim için hatalı olduğumu söylemeliyim.
Ancak Hadi Özışık’ın üslubunu pek anlayamadım. “Can Ataklı biraz daha yalan söyleyebilmek için bilgisayar tuşlarını yumrukluyor” diyor. Ne yalanı, belki eksik bilgi var.
Özışık Başbakan’ın evinde fotoğrafı olmadığını eğer kendisine gönderirsem yiyeceğini yazmış. Benim köşemde zaten fotoğraf yayınlanmıyor ama o fotoğrafı bizzat Başbakanlık paylaştı. Yıldırım koltukta oturuyor telefonla konuşuyor karşısında da muhtemelen tv ekranı var.
İnternethaber patronu uzun uzun Başbakan’ın o geceki trafiğini yazmış, herkese talimatlar verdiğini anlatmış. Ben de yararlanmış oldum.
Ama Özışık’ın yazısındaki son cümleye gerçekten çok üzüldüm ve kırıldım. Diyor ki “Yazık! 28 Şubat sürecinde askere kafa tuttuğu için efsaneleşen Can Ataklı, bir hiç uğruna kendine yazık etti, ediyor!”
Pes ama. 28 Şubat’ta hangi ilkeleri savunduysam şimdi aynı ilkeleri savunuyorum. Sadece karşımdaki kişiler değişti.