Agâh Oktay Güner Bey'in çeviri yapıtı alıp götürdü…
Kitabının ilk sayfasına şunları yazmış Sayın Agâh Oktay Güner "Aziz Hemşehrim Cazim Beğ'e… Bu kitap tutukevinde İngilizce çalışırken, idamım istenince 'Hiç olmazsa bu geride kalır' deyip...
Kitabının ilk sayfasına şunları yazmış Sayın Agâh Oktay Güner "Aziz Hemşehrim Cazim Beğ'e… Bu kitap tutukevinde İngilizce çalışırken, idamım istenince 'Hiç olmazsa bu geride kalır' deyip tercümesine başladığım eserdir. Kalbî muhabbetlerimle…"
Gel şimdi hüzünlenme, gitme o günlere, kızma bugünlere…
Agâh Bey, bizim yüz akımız, dayanak noktamız, tesellimiz, övüncümüzdü yetmişli yıllarda. Solcu arkadaşlar gülerlerdi bize "İşiniz gücünüz hamaset, felsefesiz tarih, ekonomik gerçekler ve araştırmalardan yoksun bir doktrin…"
Ne yazık ki doğruydu bu… Sonra Dr. Agâh Oktay Güner diye birisi çıktı, İsraf Ekonomisi'ni yazdı, ardından Verim Ekonomisi'ni… Ardından ekranlarda göründü; yakışıklı bir yüz, tok bir ses, müthiş bir hitabet… Solcu arkadaşlara artık ben gıcık verir olmuştum, Erzurum deyimiyle fırları fısları inmişti…
Ve bu Agâh Bey'in Büyük Taarruz'un büyük kahramanı, aziz şehidi Bayburtlu Ziver oğlu Yüzbaşı Agâh Bey'in yeğeni olduğunu öğrenince memnuniyetim ve övüncüm bir kat daha arttı. Yıllar sonra yazdığım ve "Dillere Destanlar" adlı kitabımda da yer alan bu destanımdan bazı dizeleri sunayım:
"Şimdi bu ahval ve şerait altında/Bir şiir ne sarardı öyle değil mi?/Su gibi okunacak/Okunmuş su gibi bir şiir./Agâh'ın Bayburt'unda şair olmayan var mı?/Çoruh kıyısında o titrek kavak düştü şimdi yâdına/