Belirlenen oluyorlar değişip dönüşüyorlar dinler...
XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarında Protestanlıkta "liberal teoloji" denilen ideoloji etkili olmuştur. Bu ideoloji, Hıristiyanlığı bilimsel bilgilerle uyumlaştırmayı; Bibliya (İncil) mitlerini...
XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarında Protestanlıkta "liberal teoloji" denilen ideoloji etkili olmuştur. Bu ideoloji, Hıristiyanlığı bilimsel bilgilerle uyumlaştırmayı; Bibliya (İncil) mitlerini (mucizeleri) lafzi anlamda algılatmaktan kaçınılmasında görüyorlardı.
"Sosyal Hıristiyanlık" ya da "Yeryüzünde Tanrı'nın Saltanatı" idealini ön plana çeken "Sosyal Evangelizm" adı verilen bu akım, Protestan teolojinin modernizmi ile ilgili idi. İşçi hareketini kendi ardına düşürmeye çalışan Protestanlık ideologları "Hıristiyan Sosyalizmi" sloganını ileri sürmeye başladılar. Özel mülkiyet dokunulmaz ilan ediliyor, buradan hareketle "Hıristiyan Sınıf Barışı" öneriliyordu. Aslında "Yeryüzünde Tanrı'nın Saltanatı" karşılığında ıslah olunmuş kapitalizm sahneye sürülüyordu.
XX. yüzyılda insanlığı kanlı ve anlamsız savaşların girdabına düşüren, faşizm doğuran kapitalist sistemin çelişkilerinin tüm çıplaklığıyla görünmesi, "Yeryüzünde Tanrı'nın Saltanatı"nın hayata geçirebileceğine ilişkin inançları zayıflattı, köhne Hıristiyanlık geleneğine eğilim arttı ve böylece Protestan teolojisinde "Yeni Ortodoksluk" ekolü doğdu. Yeni Ortodoksluğun yandaşları yeni yorumlar peşinde idiler, kutsal kitaptaki mitlere gerçekten olmuş olaylar gibi değil, insanın Tanrı'ya olan orantısızlığını açıp gösteren derin gerçeklerin ona ulaşma yöntemi gibi bakılmasını istiyorlardı. Bundan dolayı Hıristiyanlık, Bibliya dilinden çağdaş insanın diline çevrilebilir, "mucizelerden" arındırılabilirdi.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki yıllarda Protestan teolojisinde "Ölmüş Tanrı Teolojisi" adı altında sürdürülen modernist akımlar yayılmaya başladı. Bu akımın öncüleri Hıristiyanlığın reformuna çaba göstermekte o kadar ileri gittiler ki, ahiret inancına bile itiraz ettiler.
Pekiiii İslam'da bu tür gelişmeler olmamış mıdır ya da olamaz mı? Olmuştur, her an da olabilir. Örnekleyeyim, İslam tarihinde Karmatiler vardır, ortak mülkiyete dayalı yönetim kurmuşlardır. Bizde buna koşut Şeyh Bedrettin hareketi vardır, Nazım Hikmet'in deyimiyle "Yarin yanağından gayri her şey ortak olsun" diyen. Bir Şii âlimin fetvası ile Bedrettin asılmıştır (Sünniler vermemişlerdir). Ya Alevi-Sünni ayrılıkları? Ebussuud fetvaları ile katledilen Kızılbaş Batınî Türkmenler... Ve daha neler neler...
Daha yakın tarihlere gelelim: 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir milletvekili "Hazreti Ebubekir komünistti" demiştir. Bugün de kendilerine "Anti-kapitalist Müslümanlar" diyenler var. Bir zamanlar Arap ülkelerinin birçoğunda iktidar olan Baas Partileri sosyalist idiler. Yıllar önce Metin Toker'in bir yazı dizisi yayımlanmıştı Milliyet Gazetesinde "Sosyalizmin Arapçası" diye. Necmettin Erbakan'ın "Adil Düzeni" ve "Millî Görüşü"de buralardan mülhemdi. 1990'dan sonra komünizme rağbet azaldı, İslamcılar liberalizme meylettiler bu kez de... Zenginleri seven katı liberal Turgut Özal, aynı zamanda Nakşi idi. Onun ve kardeşi Korkut'un tezleri İslam'ın liberal ekonomi istediği yönünde idi. Bugün de bu görüşü katı biçimde uygulayan, İslamcı-Liberal bir iktidar var başımızda.