Meyhaneci Şahap ve Sakın Kızma Anne…
Azerbaycanlı yazar Elçin, "Edebiyat coğrafyanın önüne geçiyor" der… Edebiyat coğrafyanın önüne nasıl geçer ya da düşer? O coğrafyayı dillendirir, betimler, kayıtlar, belleklere nakşeder....
Azerbaycanlı yazar Elçin, "Edebiyat coğrafyanın önüne geçiyor" der… Edebiyat coğrafyanın önüne nasıl geçer ya da düşer? O coğrafyayı dillendirir, betimler, kayıtlar, belleklere nakşeder. Öyle coğrafyalar vardır ki, yazarının adı ile özdeştir, Çukurova ve Yaşar Kemal gibi, Abbas Sayar ve Yozgat gibi, Abdülhak Şinasi Hisar ve Boğaziçi gibi…
Benim de adı coğrafyasıyla özdeşleşen böyle bir yazar arkadaşım var, adı: Etem Oruç. Ege'yi yazdı da yazdı. Kaç kitap yazdı, ben de sayamadım. Bu köşede o yazdıklarının çoğunu tanıttım.
Etem Oruç şimdi 170 sayfalık bir öykü kitabı ile karşımızda (Berfin Yayınları). Öykülerin çoğu yine Ege üstüne. Öykülerden kimileri de ülkemizde verilen en değerli ödülleri almış.
Başta kitaba adını veren Meyhaneci Şahap öyküsü olmak üzere, tüm öykülerde ilginç, iz bırakan, gerçekçi tiplemeler var. Olaylar da öyle, çoğu ayniyle vaki, Etem onları kayıt altına almış edebi olarak.
"Edebi olarak"… Son derece akıcı bir biçemi var Oruç'un, kapılıp gidersiniz, bir başlarsanız. Betimlemeleri de yeterince, bıktırmayan, okurun önünü ve gönlünü açan türden.
"Benim kaybettiğim sevgi onun sıcacık avuçlarındaydı", "Sevda olmadan yaşama sevinci olur mu hiç?" gibi özdeyişsel tümceler de var bu kitapta.