Tiplerin ipleri, küpleri, beyinleri, beyanları...
Geçmişin, geç'i ile geçiniyorlar; miş'i ve iş'i ise işlerine gelmiyor, kalafatlama istiyorlar su alıp çürümemek için... Oysa çürüme yürekten başlamış bile... Yazık...Keşke...
Geçmişin, geç'i ile geçiniyorlar; miş'i ve iş'i ise işlerine gelmiyor, kalafatlama istiyorlar su alıp çürümemek için... Oysa çürüme yürekten başlamış bile... Yazık...Keşke belleklerimiz lehimizde ya da aleyhimizde kanıt olabilselerdi...Keşke belleklerimizin işimize gelen bölümleri kadar gelmeyen bölümlerini de dışarıya açabilseydik...Keşke algımız yansız olabilseydi, tutkularımızın dizgini elimizde olabilseydi, çıkarlarımızı tekmeleyebilseydik yeri geldiğinde...***Kırk sene översin, olağan, doğal bulur; sıradan, öylesine, olması gereken gibi görür; nefsi emer sünger gibi o övgüleri... O süngerin emdiklerini burnundan getirmezsiniz bir güne bir gün, ar edersiniz, hatıra dokunmayı alçaklık sayarsınız.Ve bir gün, bir başka vesile ile sözü istemeyerek de olsa, onun yine kırk yıl öncelere ait bir tutumuna, bir çıkışına, bir sözüne getirir yazarsınız sanal ortamda. Ah meğer o çıkış öyle saman alevi imiş kendi aramızda, daha ileri gidecek gücü yokmuş... Pirelenir birden, panikler acındıran ve acıtan sözlerle. Şaşakalırsınız. Ve birden beyninin psikolojik MR'ı gelir önünüze, pirelerle sarılı olduğunu hayretle görürsünüz. Ve hatırlarsınız, o, halinin değişmesini hiç istemezdi, eskiden de pirelenirdi, bu derece oğul vermişçesine olmasa bile.Siz ne yapacağınızı şaşırırsınız, o ise tütsüye geçer, sigaralı tütsüye... Ağızdan burundan beyine tütsü, pireleri onunla kaçıracak...Boşuna kardeş boşuna, sen kız o pirelere de yak o beyni... Öyle beyin olmasa daha iyi...***İsim yapmış... O isimde eyleşiyor, o ismin isim hakkını satarak geçiniyor nice yıldır. Ve gün oluyor birisi çıkıp diyor ki, bu yaptığın ismin köşe taşları çalıntı.Kuduruyor, kudururken de zırvalıyor "O taştan dolayı şikâyetçi var mıymış?"Hımm... Yok muymuş? Bu yokluk çalıntıyı aklıyor mu yoksa?"Kendime idealist diyemiyorum... Yaşadığım hayat itibariyle diyemiyorum... Ama idealizmin bütün ölçülerini bilirim, hem de iyi bilirim..." Bilirsin elbet, bir idealin vardı bir zamanlar, sonra lekelendi değil mi? Nerede lekelendi, o yaşadığın hayat nasıl bir hayattı sahi? Onun ölçü-biçisini de ben diyeyim mi?Hani o namus satılan yerin duvarı... Hatırla... Oraya çıkmıştın alkol duvarını aşmış durumda... O duvar sana o kafayla Kafkas Dağları gibi gelmiş olmalı ki: "Şeyh Şamil"i okumaya başlamıştın "Kafkas Dağlarının hürriyet güneşidir" diyerekten.Ve bugün karşımdasın, "millî ve manevi değerler" diyorsun ve ekliyorsun uyarılı, ihtarlı: "Yanında manevi olmayan millîyi ben neyleyeyim?" ***Metin okuyor biri de "metin çözen" edalarıyla, bana savcı, metin ve çetin gördüğüne ise savunman kesiliyor. Metin muhbiri olduğu gerçeğini saklamaya, ötelemeye çalışarak.***Bir şiirim var, böylesi durumlardan etkilenerek yazdığım, onun bir kümesinde şöyle derim:Cılk'lar gördün, kof'lar gördünArtistik of'lar gördünNe gaflar, ne iri laflarBilinçli seçilmiş karşı saflar gördünGördük... Bir kez daha gördük...***Sevgili okurlar, böyle yazılardan sonra hep soruyorsunuz "Bu yazdıkların kim? Falankese benziyor, o öyle değil mi?" diye. Bunlar bu toplumdaki tiplerin verilerinden yola çıkılarak yapılmış robot resimlerdirler. Bakın, kimi görüyorsanız onlardırlar, bana sormayınız.