Rolünün tuzağına düşen Yunanistan

Türkiye’de  Youtube  ya da internet üzerinden yayın yapan yorum ve haber kanalları her geçen gün artıyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi yansız ve doğru haberler ile yorumlara erişme isteği. İkincisi haber veya bilgiye...

Türkiye’de  Youtube  ya da internet üzerinden yayın yapan yorum ve haber kanalları her geçen gün artıyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi yansız ve doğru haberler ile yorumlara erişme isteği. İkincisi haber veya bilgiye erişmek için dijital ortamın süratinden faydalanmak.
 

INTERNET HABERCİLİĞİ YOUTUBE YORUMCULUĞU
Ben de bu akımdan faydalananlar arasındayım. Artık televizyon kanallarının verebileceğinden daha fazla bilgiyi saat başını beklemeden internet temelli haber kanallarından alıyorum. Yorum için de youtube kanalları yeterli oluyor. Bir ay içinde yüz binlerce kez izlenen yorumlar oluyor. Zira müesses nizam ve piyasanın makyajlayıp halka pazarladığı, yaldızı sahte çok bilmişlerden halkımız çok çekti. Herkes gerçeği arıyor. Ben de pek çok youtube kanalından daha doğrusu gençlerden gelen talepler üzerine, deniz ve mavi vatan konusunda bu kanallarla söyleşi yapıyorum. Bunların bir faydası da gençlerin benimle temasa geçerek yeni fikirlerin oluşumuna katkı sağlaması. Geçen günlerde Gazeteci Erdem Atay ile internet tabanlı  Veryansın TV’nin  Pankuş  programı için Yunanistan ile ilgili yaptığım bir söyleşiden sonra Erce Yazıcı isimli genç bir izleyici bana aşağıdaki mesajı yolladı:
“Değerli Amiralim, Yunanistan’ın vekil bir ülke olması üzerinden hayal alemindeki politik yaklaşımlarını adlandırma gayretinize naçizane bir öneride bulunmak istiyorum. ‘Japonlar ve Davranış Biçimleri’ adlı Boğaziçi Üniversitesi Yayınlarından çıkmış bir kitapta, Japonların Harakiri adını verdikleri intihar geleneği sosyolojik açıdan incelenmiş. Japon toplumu, yaptıkları işi veya bulundukları makamı rolleri olarak benimsiyor; iş veya konumlarını kaybettikleri veya kaybedeceklerini anladıklarında ise intihara meylediyorlarmış. Sosyolojik açıdan bu duruma ‘Rolün Tuzağına Düşmek’ diyorlar. Yani, parçaları birleştirirsek Yunanlılara da Türklere düşmanlık rolü verildi ve ekonomik açıdan berbat durumda olmalarına rağmen hâlâ bize düşmanlık ederek var olabileceklerini düşünüyorlar. Velhasıl ‘Yunanlılar rolün tuzağına düşmüş bir millettir’, bu ifadeyi kullanmayı tercih etmeniz halkımızın durumu daha köklü şekilde anlamasına yardımcı olacaktır diye düşünmekteyim.”
 

YUNANİSTAN’IN  HASTALIKLI PSİKOLOJİSİ
Bu köşeden Erce Yazıcı’ya teşekkür ederek, Yunanlıların söz konusu durumlarının patolojik psikolojisini Japonlarla karşılaştırarak incelemeye devam edelim.  Ben Yunanistan’a vekil (proxy) devlet diyorum. Zira 1830 yılında kurulmaları bile, dönemin emperyal düzenine jeopolitik, sosyolojik ve kültürel payanda sağlamak üzere kurgulandı. Osmanlı İmparatorluğu’nu Ege Denizi ve Balkanlar üzerinden çevreleyecek jeopolitik bir tampon devlet olarak yaratıldı. Birinci Sanayi Devrimini tamamlamış, kapitalizmin emperyalizm safhasına evrildiği bir dönemde, kimlik sorunu çeken güçlü Avrupa’nın tamamlayıcı değeri oldular. Avrupa, kendini tanımladığı Batı kültürünün Hıristiyan dini ve Roma Hukuku bacaklarına Yunan Felsefesi ve temsil etmedikleri halde Helenistik mirası ekledi.
 

JAPON SAMURAY KÜLTÜRÜ
Diğer yandan Japonlar, Samuray kültürünün etkisi altında kaldı. Bu kültür, 12. Yüzyıldan itibaren  harakiri  dahil pek çok alanda Japon hayatını ve sosyo genetik kodlarını etkiledi. Onurlarına çok düşkün olduklarından, savaşta yenilerek onurunu kaybeden ve intihar etmek yerine teslim olarak yaşamayı seçenlere asker veya sivil ayrımı yapmadan acımasızca davrandılar. Kendisi yenildiğinde ölümü yani intiharı seçebilen bir gelenekten geldiklerinden, bu uygulamaları normal kabul edebilmişlerdir. Bugün karşımızda bambaşka bir Japonya var, ancak siyaset ve iş dünyasında aynı gelenek çok az sayıda olsa da canlı tutulabiliyor. Osmangazi köprüsü inşaatında hatası çıkan Japon mühendisin intiharını hatırlıyoruz.
 

YUNANİSTAN’IN  DÜŞMAN İHTİYACI
Yunanistan’da farklı bir sosyal psikoloji var. Her dönem düşmana ihtiyaç duyan bir topluluktan bahsediyoruz. Osmanlı döneminde Türklerin yönetimi altında iken bu düşmanlık Yahudi milletine de karşıydı. Kan iftirası nedeni ile Yahudilere uygulanan pogromlar Birinci Dünya Savaşına kadar devam etti. Türk düşmanlığı ise açığa vurulmadan her daim devam etti. 1923-1955 arasında yaşanan Türk - Yunan dostluğu, Yunan tarihinin yanlış bir evresidir. Zira söz konusu dönemde değişen Türkler değil, Yunanlılar olmuştur. Ancak sonradan fabrika ayarlarına geri dönmüşlerdir. Kıbrıs olayları sonrası Türk düşmanlığı her koşulda en üst seviyede canlı tutulabilmiş ve bir nevi var oluş nedenine dönüşmüştür. Yunanistan’ın bu özelliği, Hıristiyanlık ve Helenizm ile birlikte Batı’nın jepolitik çıkarlarına göre her dönem kullanılmış ve kışkırtmaya açık tutulabilmiştir. Evet burada rolün tuzağından bahsedebiliriz. Rol tuzağı, dayak yeme pahasına da olsa Türkiye’nin üzerine kullanışlı aptal olarak sürülme tuzağıdır. Ancak bu inanmışlığa 450 yıllık birlikte yaşadığı büyük ağabeyden nefret kültürünü de eklemek gerekir. Bu nefreti bizdeki aşırı dincilerin Mustafa Kemal düşmanlığına, ya da günümüzdeki Ukraynalıların Rus düşmanlığına da benzetebiliriz. Zayıf güçlüden nefret ederek ya da gerçek dışı hedeflerle bilinçlendirilerek hayatta kalma duygusunu canlı tutabilir. Yunanistan’da bugün Türkiye tarafından yutulabileceği endişesini taşıyanlarla, Ayasofya’ya Yunan bayrağını dikebileceğine inanların ortak noktası azılı Türk düşmanlığıdır.
 

JAPON VE YUNAN BENZERLİĞİ
Diğer taraftan Yunanlılar ile günümüz Japonları arasındaki en önemli benzerlik şüphesiz ABD jeopolitiğine ve stratejisine kayıtsız şartsız teslimiyettir. Japonya yeni rolünü İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD’den yediği iki nükleer bomba ve General Mac Arthur tarafından yazılan anayasa sonucu sahiplendi. ABD gücüne tapma, Samuray ve İmparatorun varlığına kayıtsız şartsız hizmet etme rolünün yerini aldı. Yunanistan da 1830-1919 arasında arkasına güçlü emperyal devletleri (İngiltere, Fransa, Romanov Rusya’sı) alarak kuzeye ve doğuya megali idea paralelinde genişleme başarısı ile kendini olduğunun çok üzerinde tanımladı. Arkasındaki güç, 1952 sonrası ABD oldu. Bu jeopolitik genişlemeye ve her daim hazır Batı desteğine Helenizm döneminin efsaneleri eklenince, Yunanlı generaller kendilerini bugün bile bir Leonidas, Amiralleri de Temistokles sanabiliyorlar. Televizyon programlarında bugünkü koşullarda Türk donanmasını ve ordusunu yenebileceklerini, zira 1000 Ispartalı geleneğinden gelmiş olduklarını iddia edebiliyorlar.
 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Barış Pınarı, Doğu Akdeniz’e doğru akmalı 13 Ekim 2019 | 276 Okunma Amiral Soner Polat: Vatana ve Mavi Vatana adanmış bir hayat 06 Ekim 2019 | 729 Okunma Preveze Deniz Zaferinin 481. yıldönümünde Yunanistan’ın Mavi Vatan kompleksi 29 Eylül 2019 | 205 Okunma Küresel düzenin yeni aktörleri: Hipersonik Füzeler 22 Eylül 2019 | 328 Okunma Yunanistan’da akıl galip gelir mi? 15 Eylül 2019 | 244 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar