Kaybedenlerin sefaleti üzerine
Türkiye’ye yönelik, özellikle bildik yabancı ekonomi basınında yapılan dezenformasyonlar (çarpıtmalar) biliyorsunuz uzun süredir gündemde. Özellikle AK-Parti’nin, gerçek anlamda, iktidar olmaya...
Türkiye’ye yönelik, özellikle bildik yabancı ekonomi basınında yapılan dezenformasyonlar (çarpıtmalar) biliyorsunuz uzun süredir gündemde.
Özellikle AK-Parti’nin, gerçek anlamda, iktidar olmaya başladığı 2008 yılından itibaren, o zaman Başbakan olan Erdoğan üzerinden yoğun ve sürekli bir dezenformasyon kampanyası başlatıldı. AK-Parti, 2007 yılındaki e-muhtıraya karşı durmuş ve sonrasında da askeri vesayeti geriletmeye başlamıştı. Kapatma davası ve Erdoğan’ın IMF ile anlaşma yapmamakla direnmesi, yine Batı’nın bizdeki kuyrukçularının “bütçe disiplini” nedeniyle karşı çıktıkları GAP Eylem Planı, tam 2008 yılında Erdoğan’ın ısrarı ile devreye sokuldu.
Şimdiki çözüm sürecinin temelleri, daha o zaman atılmıştı. Bunun yanında, bizim bugün gördüğümüz “Erdoğan Çizgisi” de yine 2008 yılından sonra belirginleşmeye başladı. “Dünya beşten büyüktür” sloganı ile formüle edilen ve şimdiki adil olmayan siyasi ve ekonomik yapıya itiraz eden politika, o yıllarda Erdoğan’ın söylemlerinde yer almaya başladı. Başta Filistin olmak üzere, bölgenin tüm mazlum halklarına yönelik, söylemde kalmayan, bir dış politika çizgisi, ekonomide adil bölüşümü ve ülkenin topyekun kalkınmasını esas alan, Batı’nın dayatmaları dışında da bir ekonomik yol olduğunu anlatan çıkışlar, 2010 referundumu ve 2011 seçim başarılarını da getirdi. Erdoğan, burada gelir dağılımından giderek daha fazla pay alan yoksul ve orta sınıflardan destek alıyor ve sosyolojik olarak da bu sınıfların doğal lideri konumuna yükseliyordu.