Temenniler ve gerçekler...
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) son dünya ekonomik görünüm raporuna baktığımızda, kalıplaşmış birkaç teknik ve ekonomik verilerden kaynaklı yorum dışında, raporun örtülü bir siyasi...
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) son dünya ekonomik görünüm raporuna baktığımızda, kalıplaşmış birkaç teknik ve ekonomik verilerden kaynaklı yorum dışında, raporun örtülü bir siyasi yöneliminin olduğunu, açık olarak, görüyorsunuz. Raporda, küresel ekonominin orta vadedeki riskleri sıralanırken küresel gelir dağılımı eşitsizliği, gelişmiş ülkelerin içe dönük -korumacı- politik yönelimi, ekonomilerdeki düşük verimlilik gibi tespitler yapılıyor ancak bu temel yapısal sorunların ana nedenleri tespit edilmediği için, büyüme beklentilerinden, yapılması gerekli reformlara kadar olan sonuç tespitleri, sübjektif siyasi temenniler olarak rapora yansımış gözüküyor.
Rapor, genel olarak, merkez Avrupa dahil olmak üzere, gelişmiş ülkelerin büyüme beklentisini yukarı revize ederken, gelişmekte olan ülkelerin büyüme beklentilerini, siyasi risk temelli olarak, düşürüyor. Tabii Türkiye’nin de 2017 büyüme beklentisi, aynı nedenle, aşağı yönlü olarak revize ediliyor. IMF, kısaca şunu söylüyor: “Referandum ve sonrasında jeopolitik risklerin de etkisiyle Türkiye bir siyasi belirsizlik sürecine girecek.” Tabii bu tespitin bir temenni olmadığını, objektif ekonomik bir çıkarım olduğunu söylemek isteriz ama bu tabii ki zorlama olur.
Komplo teorisi
Çünkü burada görülmeyen, Türkiye’nin 2016’nın son çeyreğinde başlayan büyüme temposunun 2017’de ivmelenerek devam edeceği gerçeğidir. Ocak ayı işsizlik rakamları, tarım dışı işsizlikte düşüşe girdiğimizi gösteriyor. Bir önceki dönemde düşüş gösteren tarım dışı işgücünün ocak ayında artış göstermesine rağmen, tarım dışı istihdamın bundan daha hızlı arttığını görüyoruz. Şubat ayı itibarıyla sanayide de hızlı istihdam artışının devreye gireceğini öngörüyoruz. Sanayi ve ihracatın, 2017’de, istihdam artışını yukarı çekerek, büyümeye net pozitif katkı yapacağını söyleyebiliriz. Bunun nedenlerine aşağıda kısaca değineceğim ama IMF’nin Türkiye ile temennisinin esası şudur: “2008 kriziyle belirginleşen gelişmiş ülkelerin dünyanın ekonomi gücündeki gerilemesi artık durmalı ve Asya kalkınması Avrasya coğrafyasına ulaşmamalıdır. Bunun için hem Pasifik hem de Ortadoğu ve Kafkasya gibi Ön Asya coğrafyalarında siyasi riskler öne çıkacaktır.”
İşte IMF’nin siyasi risklere bağlı olarak Türkiye gibi yeni yükselen ekonomilerin büyüme beklentisinin düşürmesi ancak parçalanmanın eşiğindeki Avrupa’nın resesyona girmeyeceğini iddia etmesi politik bir temennidir. Ama bizim üzerinde durmamız gereken bir temennidir. Türkiye’de referandumdan evet çıkması ve Türkiye’nin siyasi ve ekonomik sistemini değiştirmesi bir risk ve belirsizlik değil, tam aksine, eski sistemin belirsizliklerinin aşılması ve kurumların yeni döneme göre yenilenmesinin ve reformların önünün açılması anlamına gelir.